26 Haziran 2015 Cuma

SAVCI BEY NEREDE HATA YAPTI?
Umur Gürsoy
Her hak helal değildir; her helal da hak değildir.
Alev Alatlı
Bazı bulgular, toplumun sağlığını ilgilendiren önemli göstergelerdir. Örneğin içme/havuz suyunun bir litresinde bulunan bir-iki insan dışkı mikrobu, o suya sağlam ya da hasta; insan dışkısının karıştığını gösterir. Sağlık hizmetlerindeki aksamayla ilgili bir başka gösterge ise mahkemelere artarak yansıyan davalar ve mahkemelerin kararlarıdır.
Gazetelerden öğrendiğimize göre halen Ordu’da çalışan 41 yaşında erkek bir cumhuriyet savcısı ile 29 yaşındaki öğretmen eşi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yurttaşlarına sağladığı bir olanaktan yararlanmayarak doğumda yapılan Hepatit B (HB) hastalığına karşı koruma sağlayan aşıyı yeni doğmuş ikiz çocuklarına yaptırmayıp, devletin Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ile davalık olmuşlar ve üstelik yerel mahkemede kendilerini haklı çıkarmışlardır. 2013 yılında Manyas’ta ve Uşak’ta iki ailenin çocuklarına zorunlu aşıyı yaptırmayışları üzerine Aile Sosyal Politikalar Bakanlığının aile hakkında açtığı davalar da “Aşı anayasal ve yasal bir zorunluluk değildir” savıyla Manyas Aile hukuk mahkemesince red edilmişti.
Savcı beyin ve diğer ailelerin yaptıkları önemli bir yurttaşlık hakkının çalıştırılması yönünden kutlanacak bir davranıştır. Sorun şu ki, biz işin içindekilerin iyi bildiği gibi, bilime inanmayanların son 13 yıllık iktidarını temsil eden eski başbakan Erdoğan’ın kendisine ve aile bireylerine domuz gribi aşısı yaptırmama kararı sonrasında, çocuklarına çeşitli nedenlerle aşı yaptırmak istemeyen aileler ve bu konuda açılan davalar artmıştır, ama bu sorun içinde cıva bileşiği olan aşıların yapıldığı bütün ülkelerde yaşanmıştır. ABD, bilimsel olarak gerektiren bir kanıt olmasa dahi sırf aşılama oranları düşmesin diye tek doz içeren HB aşılarının içindeki cıva bileşiğini (thiomersal) çıkartmış ve bütün dünya ülkeleri de bu yolu izlemişlerdir. Ancak halen, Haziran 2015 itibarıyla ülkemizde gerek 10 yaşın altındaki çocuklara uygulanan tek dozluk (0,5 ml’lik) pediatrik tip aşılarda gerekse 10 yaş üzeri ve erişkinlerde uygulanan tek dozluk (1,0 ml’lik) erişkin tipi HB aşılarında (Euvax B) % 0,01 w/v (birim hacimde ağırlık olarak) thiomersal bulunmaktadır.
Bizler biliyoruz ki en kötü mantık yürütme ile bile bireysel özgürlüklerin sınırı başkalarının özgürlüğü ile sınırlıdır. Hiçbir devlet yurttaşlarının kuduzdan kudurmasını, balgamında verem, dışkısında çocuk felci, kolera, tifo vb., öksürük damlacığında kızamık, boğmaca vb., kanında ise HB mikrobu taşımasını istemez. Bu nedenle özellikle aşı ile korunulan hastalıkları denetlemek, dizginlemek için özel önlemler alır. Bu nedenledir ki sahipsiz bir köpek tarafından ısırılan hiçbir yurttaşın kuduz aşısı olmama özgürlüğü olmadığı gibi hiçbir anne babanın da ne kendi çocuklarının sağlığı için ne de toplum sağlığı için çocuklarına devletin bilim kurullarınca önerilip yasalaşan zorunlu aşıları yaptırmama lüksü ve özgürlüğü yoktur. Devlet denen aygıtın yararlarından faydalanmak için onun getirdiği kimi külfetlere katlanmak; ‘kederde ve kıvançta ortak olma’nın koşuludur.
Nitekim bu konuda son sözü yine yüksek yargı koymuş ve Yargıtay, Aile Bakanlığını temyiz ettiği Uşak’daki davayı: “Çocuğun yasal temsilcileri uygulanacak aşı ile ilgili aydınlatıldıkları halde, hiçbir haklı gerekçe ileri sürmeksizin buna rıza göstermiyorlarsa, çocuğun menfaatine aykırı bu tavra hukuki sonuç bağlanamaz, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı ise rıza aranmaz” gerekçesi ile bozmuştur.
Eğer doğumda gerekli aşılama uygulanmazsa, erişkin dönemde geçirilen akut HB enfeksiyonu sonrası kronikleşme %5-10; ama yenidoğanlarda olguların %70-90’ı kronik HB taşıyıcısı olur ve bu taşıyıcıların %30-50’sinde kronik karaciğer kanseri gelişir (bkz. http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/mev/mev_gen/temel_saglik/g_hep_b.pdf). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre akciğer kanserinden sonra en çok ölüme yol açan kanser türü kabul edilen karaciğer kanserlerinin % 50’inden sorumlu olan HB hastalığından ve kötü bir kronik hastalık olan sirozdan ömür boyu korunmayı sağlayan HB aşısı ulusal programlara eklenmiştir.
A.B.D.’de 2002 yılından beri doğan milyonlarca yeni doğana yapılmakta olan HB aşısı, ülkemizde 1998 yılından beri bütün yeni doğanlara yapılmaktadır ve aşıya bağlı herhangi bir geridönüşümsüz zarar varlığı bilimsel olarak kanıtlanmamıştır (bkz. http://www.cshd.org.tr/?fullTextId=308#). Türkiye, 2015 yılı itibarıyla bütün çocuklarını, aşıyla korunulabilen 13 hastalığa (Verem, Hepatit B ve A, Difteri, Boğmaca, Tetanoz, Menenjit, Zatürre, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Çocuk felci ve Su çiçeği) ve bütün gebelerini tetanoza aşılamaktadır. Gelelim savcı beyin ve eşinin yaptığı hataya:
Anadolu’da ıssız bir köy yolu bazen yön tabelası olmadan ikiye üçe çatallaşır; hangi yolun sizin için doğru olduğu sorun olur. Yanınızda deneyimli bir yolcu yoksa sorunla baş başa kalır, kendi yolunuzu kendi yön bulma yeteneğinize ve yol tariflerine göre bulmanız gerekir. Devletin deneyimli yolcularına, yol bulma ve yol gösterme kurumlarına güvenmeyen savcı bey ve öğretmen eşi de, bilimsel risk algılama çatallaşmalarına göre (bkz. Tablo 1) çocuklarına yapılmak istenen HB aşısının içindeki cıva bileşiğinin çocuklarda otizm riskini arttırdığı var sayımı ile hatalı bir algılama yapmışlardır. Bilimsel olarak kanıtlanmayan bir tehlike olasılığı (risk) korkusu ile bilinen, bilimsel olarak kanıtlanmış ve ilkinden çok daha yüksek bir riski (karaciğer kanseri ve siroz) ikiz çocukları adına kabul etmişlerdir.
Savcı bey ve eşinin doğru algıladığı konular:
-          Yürürlükteki aşı uygulaması ve aile hekimliği sistemi (hizmetin sağlık biriminde verilmesi, gezici hizmetin olmayışı) aşının bir zorunluluk olduğu algısı yaratmaktadır.
-          Her türlü insan uygulaması gibi aşı uygulamasının da bazı geri dönüşümsüz riskleri olabilir.
Savcı bey ve eşinin yanlış algıladığı konular:
-          Geri dönüşümsüz olduğu algılanan çok korkulan risk (otizm) uzun çaplı incelemeler ve araştırmalar sonucunda doğrulanamamıştır.
-          Aileni korkmadığı ya da atladığı riski ise (HB’ye bağlı siroz ve karaciğer kanserleri artışı) kanıtlanmıştır.
-          Aşı zorunluluğu toplumsal aklının gereğidir.
-          Aşının uygun seçeneği yani henüz ülkemizde cıvasız aşı yoktur.
-          Aşı olmak toplumsal bir risk yaratmaz.
-          Aşı olmak daha önce bilinmeyen ve çok korkulan bir risk değildir
-          Aşının risk altındaki bireylere görünür bir yararı vardır.
-          Aşının yararı zararından çok çok fazladır.
-          Savcı bey ve eşi iki çocuğunun risk bardağını engellenebilir bir risk ile erken yaşta doldurmaya başlamışlardır.

Savcı ve ailesini hiç istemeyeceği, bilinmeyen ve toplum sağlığını kaosa götürecek noktalar:
Mahkemenin savcı bey ve eşinden HB testlerini istemesi beklenir. Zira her ikisi de yaşları gereği daha önce HB aşısı olmayan bir kuşağın bireyidirler ve HB taşıyıcı olup aşıdan çok önce çocuklarına doğumda HB mikrobun geçirmiş olabilirler. Zira HB, cinsel ve kan teması ile bulaşan bulaşıcı bir hastalık olup anne baba; doğduğu ve yaşadığı yıllarda (1990’lara kadar) bölgelere göre değişmekle birlikte toplum bireylerinin yaklaşık % 10-12’sinin taşıyıcı olduğu bir toplumdaki pek çok bulaşma riskinin içinden (dişçi, berber, hamam, kaynamış enjektörle iğne olmak vb.) gelmektedirler.
Güvenlik ahlâkı
Güvenlik ahlâkı ülkemizde bilinmeyen bir konudur. Resmi-özel yetkililer ve bilim insanlarında güvenlik ahlâkının yokluğu, örneğimizde olduğu gibi sağlığımızı tehdit eden risklerin algılamasındaki çatallaşmayı çığırından çıkaran önemli bir risk iletişimi ve risk algılaması konusudur. Devletin kurum ve yetkililerine olan güven azalınca, gerçekten sakınılması, korkulması gereken risklerden korkulmamaya; koruma önlemleri alınmamaya başlanır. Tam tersine, çok fazla korkulmaması gereken risklerden ise aşırı korkulmaya başlanır; ki bu durum başta sağlık olmak üzere bütün verilen bütçe, hizmet ve yatırımların riski az, toplumsal yararı az popülist işlere vb. ayrılmasına ya da tam tersi risklerin toplumdan tamamen gizlenmesine neden olunur.
Tek bir hatalı algı ve hatalı bir yargı kararı ülkemizin onlarca yıldır oluşturmaya çalıştığı sağlıklı kuşaklarını hasta hale getirebilir. Bu nedenle devlet görevlileri ve devletin bütün makamlarındaki yöneticiler kamuoyu önünde ulu orta güvenlik ahlâkını yıpratmamalıdırlar.

Not: Haziran 2015 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder