16 Şubat 2017 Perşembe

NÜKLEER FELAKETLERLE YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLİZ
Umur Gürsoy
“Gerçeğin bir parçasını söylerken büyük bir parçasını gizlemek, yalan söyleyip onu çarpıtmaktır
Zülfü Livaneli
“Boynun neden eğri?” diye sorulunca devenin verdiği yanıt nükleer enerji için de geçerlidir: “Nükleer enerjinin neresi doğrudur ki?”. Bu yüzden gün geçmiyor ki nükleer enerji ve nükleer santrallarla ilgili yeni bir olumsuzluk, yanlışlık, yalan ve başarısızlık haberi gelmesin.
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 1987 yılındaki tahmini doğru çıktı ve Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yapay (doğal olmayan) afeti ve sanayi kazası olan Çernobil Nükleer Santralı Kazasından (26 Nisan 1986) yaklaşık 25 yıl sonra (11 Mart 2011) bu kez iki doğal afetin neden olduğu ve en büyük ikinci yapay afet olan Fukushima Nükleer Santralları Kazaları yaşandı. Her ne kadar aralarında Valery Legasov gibi sorumluluk sahibi insanlar varsa da gerek ulusal hükümetler gerekse Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi uluslararası ve Japonya ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumları vb. gibi ulusal kurumlar her iki felakette de gerçeğin büyük parçasını sakladılar; saklamaya devam ediyorlar. Eski Sovyetler Birliği’nin IAEA delegasyonunun başkanı Valery Legasov, 1986’da yaptığı konuşmada “Bugün, sadece bilim insanlarının değil; kendini bilen her bireyin en acil ve asil görevi, nükleer deliliği önlemektir”, demişti. Valery Legasov, Çernobil kazasının sonuçları artık kendisinin baş edebileceğinden de çok olunca; 1988’de kendi canına kıymıştır (1).
Nükleer mühendislik bilim insanı Prof. Dr. Tolga Yarman’ın son çıkarımlarına göre dünya üzerindeki nükleer risk eskiye oranla 100 kat artmıştır (1). Yarman, bunu güzel bir risk algılatma örneği ile şöyle anlatmaktadır: Bu, her yüz aslandan en az birinin, yuvarlak otuz yıllık bir sirk hayatı boyunca, sahibini yiyebileceği, bunun ötesinde, demir güvenlik kafesini kırıp, seyircileri de telef edebileceği gibi, dehşetengiz bir manzara getirmektedir, karşımıza!..”
Yeni İnsan Yayınevi, yayınladığı “Nükleer Felaketlerle Yaşamak” isimli yeni kitabıyla özellikle Çernobil ve Fukushima Nükleer santral kazaları ve sonrasında yapılan bilgi ve kanıtların üzerindeki karartmayı ve nükleer enerjinin karanlık yüzünü aydınlatmaya; ‘nükleer deliliği’ önleme çabasında Türkiye okurunu bilgilendirmeye devam ediyor:
Nükleer Savaşa Karşı Uluslararası Hekimler Birliği (IPPNW) Avrupa bölümü başkanı ve psikiyatrist Dr. Angelika Claussen ile IPPNW Almanya Bölümü başkan yardımcısı ve çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Alex Rosen’in IPPNW için hazırladıkları “IPPNW Report Gesundheitliche Folgen der Atomkatastrohen von Fukushima und Tschernobyl 30 Jahre Leben mit Tschernobyl, 5 Jahre Leben mit Fukushima” (Çernobil  Nükleer Felaketinin 30. ve  Fukuşima Nükleer Felaketinin 5. Yılında Her İki Nükleer Felaketin Sağlık Sonuçları Raporu)nu “Nükleer Felaketlerle Yaşamak” adıyla dilimize Claussen’in eşi ve Radyoloji uzmanı Dr. Alper Öktem kazandırdı.
Kitap, Çernobil Felaketi yaşandığında Türkiye Atom Enerjisi Başkanı Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin Radyoaktivitenin ne olduğunu bilmeyen benim zavallı halkı” için değil; “Radyoaktivitenin ne olduğunu bilen” zavallı halk ve onu bilgilendirmesi gereken zavallı yöneticiler, zavallı hekim ve sağlıkçılarla toplumdaki her kesimden zavallı sağlık okuryazarları için yazılmış.
Kitabın sonlarında Fukushima Vilayetinde Fukushima Tıp Üniversitesi tarafından halkta tiroid bezi kanseri vakalarını başında itibaren gözlemek için yürütülen ve radyasyona maruz kalmış çocuklarla ilgili dünya çapındaki en kapsamlı araştırma olan “Fukushima Health Management Survey-Fukushima Sağlık Yönetimi Araştırması” bir kanser (çevre epidemiyolojisi) araştırmasının nasıl yapıldığı ile ilgili öyle önemli bilgiler ve dersler içeriyor ki; insan Türkiye’de toplumsal baskı nedeniyle Çernobil’in 18. Yılında başlatılıp 20. Yılında yayımlanan “Sağlık Bakanlığı Karadeniz Kanser Araştırmaları” ve benzer araştırmaların hüzünlü komedisini ve bu konudaki bilimsel yetersizliğimizi anımsamadan edemiyor.
Claussen ve Rosen’in kaleme aldığı “Nükleer Felaketlerle Yaşamak” kitabı bir daha göstermiştir ki: Nükleer enerji, sadece eski Sovyetler Birliği’nin tek parti rejimleriyle yönetilen ülkelerini değil, başta ABD, Fransa ve Japonya gibi batı demokrasisinin ve insan haklarının sözde yaşama geçirildiği nükleer santrala sahip batının kalkınmış ülkelerini zalimce ele geçirmiş; az sayıdaki sanayi ve enerji şirketlerinin insan haklarını hiçe sayan parasal çıkarları adına geniş halk kitlelerini yenilgiye uğratmıştır.
“Nükleer Felaketlerle Yaşamak” kitabı bize, aynı zamanda şu korkunç soruyu da sorduruyor: Japonya’da dahi radyasyonla ilgili akıl almaz yasaklar konuyorsa; eğer kendi nükleer santrallarını işletmeye başlarsa Türkiye, santralındaki kazasını kim bilir hangi yasaklarla yönetecek; bize, çocuklarımıza ve gelecek nesillere başta sağlık sorunları olmak üzere hangi toplumsal maliyetleri ödetecektir.
Enerji ve nükleer enerjinin toplumsal maliyetlerine ilgi duyanlar ve Çevre sağlığı meslekleri sahipleri geniş bir kaynakçası olan bu derleme kitabını kaçırmamalı.
Yararlanılan Kaynaklar:
1.Yarman, T. Yazar’ın, Çevre Etki Değerlendirmesi Raporu’na Eleştirisi, Ekim 2013. içinde: Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tartışması. 3. Basım. Okan Üniversitesi: İstanbul;2014:17-18 ve 246-255.
1. Çernobil Halk Mahkemesi. Çev. Umur Gürsoy. International Peace Bureau, Permanent People’s Tribunal, International Medical Commision on Chernobyl-ICCC. (Orijinal ismi) Chernobyl: Environmental, Health and Human Rights Implications. İstanbul: Yeni İnsan Yayınları, Nisan 2012.
2. Çevre Sağlığını İlgilendiren Meslekler. Çev. Umur Gürsoy. http://umurgursoyla.blogcu.com/cevre-sagligi-meslekleri/4242560.
Not: Aralık 2016 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.




SELÂLAR KİMİN İÇİN VERİLİYOR?

Umur Gürsoy
Ada değildir hiçbir insan, bütün değildir tek başına;
anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta;
bir parça toprağı alıp götürse deniz,
küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş,
dostlarının ya da senin toprağınmış gibi,
ölünce her insan, ben de küçülürüm,
çünkü insanoğlunun bir parçasıyım ben;
İşte bu yüzden hiç sorma çanlar kimin için çalıyor;
çanlar senin için çalıyor.
John Donne
(Çev. Umur Gürsoy)

Hemingway'in ünlü romanının adındaki “Çanlar kimin için çalıyor?” sorusunun İslam coğrafyasındaki karşılığı “Selâlar kimin için veriliyor?”dur. Halk arasında “Selâ veriliyor; Selâ okunuyor” şeklinde konuşulan veya “ Sela kimin için okundu?” şeklinde merak edilen selâ (salâ); çoğunluktaki Sünni (Hanefi) Müslümanlar için, ölüm haberini eşe dosta bildirme ilanından önce Hz. Muhammet’e övgü dolu bir dua ve selam metni olup kendine özgü hüzünlü ezgisiyle okunur.
Halk sağlığı bilimine göre en çok öldüren en çok sakat bırakan ve en çok hastalık yapan nedenler halk sağlığı sorunudur. Bu nedenle bir ülkenin sağlık durumunun izlenmesi, nüfus ve sağlık politikalarının ve sağlık hizmetleri ile igili düzenlemeler ve yeni girişimlerin yapılabilmesi için en önemli veriler ölüm ve doğum sayıları ve istatistikleridir. Ölüm ve doğum sayılarını ve ölüm nedenlerini yaş ve cins gruplarına göre tam ve iyi bilmeyen ülkelerin ne yurttaşlarının doğuştan beklenen yaşam süresi ve yaşam ümitleri sürelerini ne de diğer hastalık ve ölümlülük oranlarını doğru bilmesi ve ne de toplumun sağlığının iyiye/kötüye gidişini izlemesi olasıdır. Bunun sonucu yanlış ve hatalı sağlık ve nüfus politikalarının uygulamaya sokulmasıdır.
Hastalıkların ve ölümün en az üç nedeni vardır: Temel, ara ve son neden. Türkiye, daha önce sadece il ve ilçe merkezleri için yayınladığı ölüm istatistiklerini 2009 yılından itibaren iyileştirerek bütün yerleşim yerlerinden de (köy ve beldeler dahil) toplam ölüm ve ölüm nedenlerini nitelikli hale getirme çabasındadır. 2009 yılından başlayarak ölüm nedenleri, ölüm öncesi ikamet edilen il temelinde yaş grubu ve cinse göre toplanmaktadır. Halk sağlığı bilim topluluğunda yaptığım akademisyen görüşmelerine göre 2012’ye kadar ölüm istatistiklerinin sorunlu olduğu belirtiliyor. Sorunlar, ölümlerin nedenlerinin hekimler tarafından doğru tanımlanmaması (Uluslararası Hastalık Sınıflandırması 10. Sürümüne-ICD10 uygun olmaması) ve ölüm bildirimi sistemi dışında tutulan ölümler yüzünden ölüm nedenlerinin temel, ara ve son nedenleri ve ölümlerin toplam sayısının doğruluğu ile ilgilidir. Bu nedenle Türkiye İstatistik Enstitüsü (TÜİK) sık sık istatistiklerinde düzeltme ve güncellemelere gereksinim duymaktadır. Örneğin 2014’den beri adli süreci kesinleşmiş ölümlerin de ölüm bildirim sistemine katılmasıyla 2014 yılında böyle bir güncelleme yapılmıştır (Demek ki daha önce bu ölümler toplam sayıya ve istatistiklerimize girmiyormuş).
TÜİK verilerine göre, 2015 yılında Türkiye’de toplam 392.429 ölüm olmuştur. Tarafımızdan yapılan hesaplamaya göre 2015 ölümlerinin %54,29’u erkeklerde, %45,69’u kadınlardadır. Erkek ölümleri kadınlarınkinden %8,6’lık ya da 33.772 adet daha fazladır. Erkek/Kadın ölüm nedenleri içerisinde farklılığı en büyük olan ölüm nedeni grupları: Solunum sistemi hastalıkları (Erkekler %16,78 daha fazla), İyi huylu ve kötü huylu tümörler (Erkeklerde % 29,5 daha fazla) ve Dışsal yaralanmalar ve zehirlenmelerdir (Erkekler %41,02 daha fazla) (1).

Kamuya açık TÜİK istatistiklerine göre 2015 İkamete göre ölüm nedenlerinin “Dışsal yaralanmalar ve zehirlenmeler” grubundaki 17.696 adet ölümün “cinayet ve saldırıya bağlı ölümler” alt grubundaki 970 ölümün ise 778’i (%80,21) erkek ölümüdür. “Cinayet ve saldırıya bağlı ölümler” alt grubunun cinse ve yaş grubuna göre dağılımı ve daha ayrıntılı alt ölüm nedeni başlıkları kamuya açık TÜİK istatistiklerinde yer almıyor. Terör saldırılarında ölen güvenlik güçleri, sivil ve T.C. nüfusuna kayıtlı terörist kayıpları bu sayının içinde gösterildiler mi; gösterildi iseler hangi ölüm nedeni içinde gösterildi; belli değildir (1)
28.03.2016 tarihli Anadolu Ajansı kökenli bir habere göre:  “7 Temmuz 2015-27 Mart 2016 tarihlerini kapsayan 265 gündeki terör saldırılarında 215’i asker, 133’ü polis, 7’si korucu olmak üzere 355 güvenlik görevlisi şehit edildi... arasında 11 çocuğun yanı sıra 11 Alman, 3 İsrailli, 2 İranlı ve 1 Filistinlinin bulunduğu 285 sivil yaşamını yitirirken... Terör saldırılarında, aralarında güvenlik güçleri, yabancı uyruklu kişiler ile Anadolu Ajansı  muhabirinin de bulunduğu  1.897 kişi yaralandı... 3.583 terörist ölü, 601 terörist yaralı olarak etkisiz hale getirildi” (2). Bu durumda teröristlerin çoğunun T.C. vatandaşı olacağını varsayarak; 2016 yılının cinayet ve saldırı nedenli ölüm sayılarında en az 3000-4000 civarında artış olması ve cinayet ve saldırı nedenli ölüm sayısının beş binli rakamlara yaklaşması gerekir. 2016 yılı sonunda TÜİK “Ölüm Nedeni İstatistikleri” yayınlandığında en az bu sayıları göremezsek, bu başlıktaki ölüm nedenleri istatistiklerimizin de çok hatalı, eksik veya üzeri karartılmış olduğu anlaşılır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Her insan, bulaşıcı hastalıklar, kazalar, savaş, terör, doğal ve yapay afetler vb. korunulamayan dış çevresel etkenler sonucu yaşamını daha erken kaybetmezse kalıtsal özellikleri ile edindiği genetik olarak belirlenmiş biyolojik ömrünü yaşar.” (3). Ülkenin içinde bulunduğu refah durumu; sağlık, iç ve dış güvenlik ve hukuk durumu sayılan etkenlerin yurttaşlara olan zararlı etkilerini değiştirir. Örneğin ileri demokrasiye sahip; hukuk devletinin güçlü olduğu gelişmiş sanayileşmiş ülkelerinde doğuştan yaşam süresi 82 yılı bulmuşken örneğin: 2002 yılına kadar 25 yıldan fazla süredir iç savaşın hüküm sürdüğü,  UNİCEF’in “Dünya’da çocuk olunabilecek en kötü yer” olarak tanımladığı Angola’da doğuştan yaşam süresi 47 yıldı. İç savaş bittikten sonra bu süre 52'ye (2013) çıkmıştır (4, 5). Sovyetler Birliği-Afganistan, ABD-Afganistan savaşları; İran’ın 14 yaş üzeri üretken erkek nüfusunun büyük bir çoğunluğunu kaybettiği ifade edilen ve galibi olmayan 1980-88 İran-Irak savaşı, 1991 ve 2003’de Irak’la yapılan 1. ve 2. Körfez Savaşları; Yemen İç Savaşı, Afrika’daki iç savaşlar, bizim Güney Doğu Anadolu’daki 30 yılı aşkın süren adı konulmamış savaş ve son olarak Suriye iç savaşı: Emperyalistler ve kapitalistler dışında kazananı olmayan, ama kaybedenlerinin daima savaşın üzerinde gerçekleştiği coğrafyalarda yaşayan yoksul ve ezilenler olduğu savaşlardır.
Görünen o ki, selâlar, kuzeyli emperyalist ve kapitalist devletlerin enerji ve çıkar savaşları uğruna Türkiye ve çoğu İslam coğrafyasında yer alan güneyli mazlum halkların özellikle erkek çocukları için veriliyor. Oysa İslamiyet'e göre her ölüm, bir vaaz, bir ders, bir öğüttür; ama anlaşılan, kimse üzerine alınmıyor ve kimse cinayet, saldırı, savaş ve terör ölümlerinin önlenmesi için ne yap(ıl)ması gerektiği konusunda hem fikir değil.
Kaynakça:
  1. TÜİK. Ölüm Nedeni İstatistikleri, 2015. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21526.
  2. 265 günlük bilanço: 5 bin 359 terörist öldürüldü. http://www.milliyet.com.tr/tsk-bilancoyu-acikladi-4-bin-432-gundem-2217174/
  3. WHO (1996). Control of Hereditary Disease. Geneva: Report of a WHO Scientific Group, Technecal Report Series, No:865.
  4. Gürsoy, U. (2004) “Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları”, Türk Tabipleri Birliği Yayını, Ankara.

5.      WHO. Life Expectancy Data by Country. http://apps.who.int/gho/data/node.main.688?lang=en.


Not: Mart 2016 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.
TOKSOPLAZMA COĞRAFYASI: KEDİ KİM, FARE KİMLER?
Umur Gürsoy, Halk sağlığı uzmanı
National Geographic Türkiye’ dergisinin Ocak 2013 sayısındaki “Kedi Dedektifi” başlıklı o kısa ama çok önemli yazıyı unutmuştum.1 Türkiye’nin de içinde olduğu orta-doğu ve doğu coğrafyasındaki bitmeyen savaşlar; Türklerin ‘İslâmın Kılıcı’ sıfatını alacak kadar kendilerini asker millet olarak tanımlamaları ve son seçimde ortaya çıkan tabloyu beğenmeyen yöneticilerin açıklamalarından, MHP’nin hiçbir hükümet ortaklığı içinde olmayarak barışçı girişimleri zora sokan tutumları vb. ve sonra birden ve bu kez çok fena tırmanan PKK ve İŞİD terörü, beni bu esrarengiz konu ile tekrar ilgilenmeye yöneltti:
Acaba, bizim siyasetçilerimizin hangileri yaşadıkları ailevi ve çevresel ortamlar nedeniyle kedi ve farelerin bulunduğu ortamlarda yaşamıştı? Kedilerde ve bütün memelilerde yaşayan; kedi pisliğindeki yumurtalarıyla (kist) insana ve diğer hayvanlara bulaşan; fareleri ve diğer memelileri ara konak olarak kullanan, hastalığı uzun süre belirti vermeden veya çok hafif belirtiler vererek seyreden toksoplazma gondii parazitini toplumumuzun azımsanmayacak yüzdesinin bilmeden (gizlice) vücudunda taşıyor olması ile artan toplumsal huzursuzluk, iç savaşlar ve terör arasında bir ilişki var mıydı?
Zira, Çek asıllı kedi dedektifi ve evrim biyoloğu Jaroslav Flegr, toksoplazmanın kedilere fareler yoluyla geçtiğini, parazitin farenin beynini kontrol altına alarak kediye karşı cesur, tehlikeye ölümüne atılmaya açık hale getirdiğini keşfetmiş. Parazitin kendisine de geçtiğini 1990 yılında öğrenen Flerg, tokzoplazmanın kendi beynini de kontrol altına almış olabileceğinin düşünerek bunun böyle olup olmadığını araştırmış ve şüphelerinde haklı çıkmış. Çünkü daha önce yapmadığı, kendine uymayan, ancak yeni bir taşıyıcıya geçme ihtiyacındaki parazite uygun bazı tuhaf davranışları varmış. Örneğin: Trafikte cadde geçiyor ve fakat sürücüler korna çaldığında kenara çekilmiyormuş. Araştırmaları sonucunda kanında toksoplazma paraziti taşıyan kişilerin trafik kazalarına karışma oranının toksoplazma bulunmayanlara göre 2,6 kat fazla olduğunu bulmuş.2 Yazar, bu sonucun yani latent toksoplazma (belirtisiz, gizli, tipik hastalık belirtileri göstermeyen, genel tekniklerle izlenmesi zor) enfeksiyonu geçirenlerin tahmin edilemeyecek kadar çok sayıda halk sağlığı ve ekonomik sorunlara yol açacağını ifade ediyor. 
Dünya nüfusunun % 30-60’ının kanında bulunan bu parazit kırsal ve yoksul bölgelerde yaşayanlarda daha fazla görülüyor. Soğuk iklimlerde (örneğin İsveç’te % 5’den az) ve yüksek irtifada görülme sıklığı azalan tokzoplazma geçirenlerin Türkiye’deki oranı bilmiyoruz, ama gebe kadınlarda bu oranı: %17,3-78,0.3,4
Bağışıklık düzeni zayıflayan durumunlarda (örn: gebelikte düşük ve ölü doğumlara neden oluyor) ve AİDS gibi hastalıklarda tokzoplazma çok tehlikeli oluyor. İnsan ve fare beyinlerinin benzerlikleri göz önüne alındığında (aynı anatomiye sahipler ve aynı nörotransmiterleri kullanıyorlar), ortaya şu soru çıkıyor: Eğer toxoplasma, farelerin davranışlarını, temel içgüdülerini değiştirebiliyorsa, acaba bir insanda da benzer bir etkiler yapar mı?5
Kaliforniya Üniversitesi Ekolojik Analiz ve Sentez Ulusal Merkezi tarafından desteklenen İnsan Kültürel Çeşitlilik Çalışma Grubu'nda analiz kalıbı ve sürecinin bir parçası olan bir araştırmaya göre, her ne kadar Türkiye’de beklenden daha az nevrotiklik çıktı ise de kontrol grubuna göre toksoplazmalı grupta beş kat nevrotiklik bulunmuş.6 Araştırmacı Lafferty’e göre toksoplazma taşıyan insanlarda daha fazla olan ‘suçluluğa yatkınlık’a ek olarak; yapılan psikolojik testlerde: Paraziti taşıyan kadınların daha cana yakın, dışa dönük ve arkadaş canlısı; daha akıllı, kurallara bağlılık gösteren; saygılı, vicdanlı, akıllı, uygun, ahlakçı, ağırbaşlı; kuralcı, sıcakkanlı; başkalarına dikkatli, bağlı; nazik, uyumlu ve katılımcı oldukları görülmüş. Taşıyıcı erkeklerin ise daha kıskanç ve şüpheci, daha fazla içine dönük ve yeniliklerden ve belirsizliklerden kaçınan; tutucu, daha az akıllı ve daha tepkisel; sert, sadık; sabırlı, yavaş; tutumlu, duygusal reaktif; değişken, duygulardan çabuk etkilenen; duygusal olarak daha dengesiz  ve kolayca üzülen kişiler olarak bulunmuş.3,6 Makaleyi yorumlayan Dr. Çakan: Acaba … tokso mu erkeklerimizi başka erkekle konuştu diye karılarını öldürmeye dek götüren kıskançlığa sürüklüyor?” diye soruyor.3 Toksoplazma bu kadarla kalmıyor. Şizofreni, pipolar bozukluk (Manik Depresif Reaksiyon), çeşitli kaygı bozukları (enksiyete), alzheimer ile ilişkisi olduğu saptanan latent toksoplazma pozifliği ile ilgili trafik kazaları arasındaki ilişki Türkiye’de de çalışılmış.9, 7 Ayrıca böbrek yetmezliklerine ve kalp romatizmasına neden olduğunu bildiğimiz kızıl ve streptokok enfeksiyonlarını geçirenlerde obsesif kompulsif bozukluk (takıntı)  ve tik hastalıklarının da fazla görüldüğüne dair çalışmalar da var.8, 9

Örneğin başvuruda bulunarak askere alınmayı ve terörle mücadelede görev yapmayı isteyen çok sayıda yurttaşın”10 ve Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da pek çok ili kan gölüne çeviren acımasız terör örgütü üyelerinin kanlarında toksoplazma gondii paraziti ve streptekok enfeksiyonu varlığı araştırılıp tedavi edilmeleri mi gerekiyor? Ya da ABD başkanlık seçimlerinde başkan adaylarını kolesterol düzeylerinin dahi tartışma konusu olduğu bir dünya da bizler de bu sıcak toksoplazma coğrafyasında artık, parti liderleri ve milletvekili adaylarının ve silah taşıyan herkesin toksoplazma ve streptokok enfeksiyonu geçirmiş olmadıklarını kanıtlamalarını mı istemeliyiz? Sağlık ekoloji, çevre sağlığı ve savaş birbiri işte bu kadar yakın ilişkili anlayacağınız. Ve çözümü çok derinlerde olan sorunlar ve çözüm arayışları halkın sağlığını bu denli ilgilendiriyor.


Kaynakça:
1.       Kedi Dedektifi. National Geographic Türkiye. Ocak 2013:72.
2.       Flegr J.Havlícek J.Kodym P.Malý M., and Smahel Z. Increased risk of traffic accidents in subjects with latent toxoplasmosis: a retrospective case-control study. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC117239/. Erişim Tarihi: 07.09.2015.
3.       Dr. Nedim Çakan’dan “Delirten Parazitler”. http://timursumer.com/?p=4630. Erişim tarihi: 11.08.2015.
4.       Öcal M. http://www.guncelpediatri.com/makale_302/Toksoplazmozis-Derleme. Erişim Tarihi: 07.09.2015.

5.       Carl Zimmer C. The Return of the Puppet Masters. http://scienceblogs.com/loom/2006/01/17/the-return-of-the-puppet-maste/. Erişim Tarihi: 07.09.2015.

6.       Lafferty KD. Can the common brain parasite, Toxoplasma gondii, influence human culture? http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/273/1602/2749.full.pdf+html. Erişim Tarihi: 07.09.2015.

7.       "Enfeksiyonlar Trafik Kazalarını Artırıyor". http://www.haberler.com/enfeksiyonlar-trafik-kazalarini-artiriyor-2653662-haberi/. Erişim Tarihi: 10.09.2015.
8. Ray PÇ ve ark.  Çocukluk Çağı Obsesif Kompulsif Bozukluğunda PANDAS  ve Hiper immunoglobulin D Sendromu Birlikteliği: Olgu Sunumu.  22. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Kongresi. 22-24 Nisan 2012:48
9. Ayşegül Yolga Tahiroğlu ve ark. Çocukluk Çağı Obsesif Kompulsif Bozukluğunda İmmün Etyoloji. 19. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kongresi. Antakya:14-18 Nisan 2009;48.
10. Genelkurmay: Vatandaşlar askere alınmak için başvuruyor. http://www.mynet.com/haber/guncel/genelkurmay-vatandaslar-askere-alinmak-icin-basvuruyor-1944003-1. Erişim Tarihi: 07.09.2015.

Not: Eylül 2015 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.