15 Nisan 2017 Cumartesi

TÜRKİYE’NİN HALK SAĞLIĞI (BİLİMİ) SORUNU İNKÂRCILIKTIR

TÜRKİYE’NİN HALK SAĞLIĞI (BİLİMİ) SORUNU İNKÂRCILIKTIR
Bu yazı yayımlandığında “Halk Sağlığının Son 40 Yılı ve Geleceği” konulu 9. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, 3-6 Kasım 2004 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Kongre Merkezi Sıhhiye/Ankara adresinde, araştırma görevlileri ve genel uygulayıcı hekimlerin yaklaşık maaşlarının onda biri (80 milyon TL); uzman ve öğretim görevlisi düzeyindekilerin maaşlarının yaklaşık beşte biri (160 milyon) katılımcı ücretleriyle yapılmış olacak (1). Düşünüldüğünde katılımcılar için açılış kokteyli, öğle, akşam ve gala yemeğini, kahve molalarını, kongre çanta ve kitabını vb kapsayan kongre katılım ücret çok ucuzdur. Otel ücretleri  ve sabah kahvaltıları ile gidiş geliş yol ücretleri hariç!
Kanımca, sorun kişisel veya bilim dalına özgü değil; yapısaldır ama, sorunun ne olduğu üzerinde tartışmayışımızın kaynağı tamamen bizleriz. Bizler (halk sağlığı bilim ile ilgilenen herkes ama özellikle halk sağlığı anabilim dallarındaki ve uzmanlık derneğindeki çoğu karar verici ve çoğu üç büyük şehirde olan ve sayıları 100’ü geçmeyen halk sağlığı akademisyenleri), soylu ve onurlu bir yerde, akademik yükseklerde sağaltıcı ve koruyucu sağlık hizmetlerini ve sağlık politikalarını eleştirirken kendimizi eleştirmiyor; eleştirenleri göremiyor, duyamıyor ya da sistemin (akademinin) dışına atıyoruz. Bu körlük ve sağırlık bizleri kendi sorunlarımız demek olan ülke halk sağlığı sorunlarını inkâra götürüyor. Başını kuma daldıran deve kuşları gibiyiz.
Bu cümleleri kurduran neden, öğrenciliğimden beri ilgili olduğum halk sağlığı bilimi ve uzmanlığındaki çoğu taşrada geçen yaklaşık 30 yıllık öğrenme ve uygulama deneyimlerimdir. Akademisyenliğin alt basamaklarında (öğretim görevlisi) yaptığım son beş yıllık gözlemlerim de bu deneyimin tuzu biberi olmuştur.
Nedenin nedenini bularak sorunlarımızın temel nedenlerini bulabilecek donanımdayız, ama nedense bunu gerçekleştirecek ortak akıl ve bilinç oluşamıyor. Çünkü kendimiz ve yaptığımız bilimi sorgulayacak geleneklerimiz ve cesaretimiz yok. Halk sağlığı bilim topluluğumuzun Türkiye bilimci sürüsü içinde bir grup kara koyundan farkı yok. Oysa, topluluğumuz eleştiriyi ve öz eleştiriyi en iyi yapacak durumda, çıkarlar üstü konumdadır. Çıkarlarımızı daha mesleğin başında başımızdan kovmuş; zengin olmanın perdelemelerini ve çıkarcılığını geri çevirmişiz.
20 yıl sonra meslek yaşamımın sonlarına doğru döndüğüm halk sağlığı bilim topluluğunun geldiği düşünme yoksunluğu beni çok düşündürüyor. ABD’deki uzmanın ne düşündüğü benim için çok daha açık ama, bırakın 81 ildekileri ve 53’ü devlet toplam 76 üniversitemizdeki 47 (1999) tıp fakültesinde konuşlanmış 34 halk sağlığı anabilim dalındakileri; kapı komşunuz akademisyenin ülke ve halk sağlığı biliminin sorunları konusunda ne düşündüğünü ve ne yazdığını bilemiyorsunuz. Düşüncesini belli edecek hiçbir yazılı sözlü tartışmasına şahit olmamışsınız. Yaptığı Türkçe ve yabancı yayınların hangisi olduğunu bilmiyorsunuz ve bilseniz de çoğu ne sizin ve ne de karar vericiler ve halkımız için ulaşılabilir. Aramızdakilerin çoğunun basit bir mekanik öğütücüden farkı yok: Üstten kaba bilim koyuyorsunuz alttan inceltilmiş olarak size bilimsel araştırma çıkarıyor. Bir ileri aşamada buldukları ve okuduklarıyla kimi zaman bir miktar çözümleme yapıyor, ama sentez, birleştirme yapıp kullanılır bilgi haline getirmiyor, halklaştırılmış yazı yazmıyor. Kendince görevini yaptığına inanıyor. Ayrıca sistemin emrettiği gibi kendisinden istenilen akademik yükseltilmesinde gerekli puanı da toplamış oluyor. Kısaca ekonomik olarak iyileşmek demek olan akademik olarak yükselmek ve araştırma yapmak için araştırma yapıyor.
Üniversitemizin, çoğu profesörlerden oluşmuş kurullarınca kabul edilen yeni atama ve yükseltme ölçütlerine göre doçent olacaklar için yılda 0,6 puan, profesörlüğe yükselecekler içinse yılda 0,8 puanlık (yardımcı doçentlerde en az bir adet olmak üzere) yurtdışı yayın koşulu ve akademik zamanının  büyük ölçüde araştırma çalışmalarına ayırmayı gerektirecek, doçent ve profesör olmak için gerekli toplam akademik puanın yarısına yakın puanı (% 42-45)  son 3-5 yıl içinde yapması koşulu (akla yatkın 2-3 yıllık bir geçiş süresi olmadan) getirildi. Bütün tıp fakültelerinin bu rüzgardan etkilendiği bu durum: Kendilerine uygulanma şansı olmayan kriterleri kendinden sonra gelen ve karar aygıtlarında ağırlıklı olarak temsil edilemeyen grup ve kuşaklara uygulamak ne kadar dürüstlüktür? Aynı zamanda jürilerimizi oluşturacak bu durumun onaylayıcılarına ne kadar saygı duymalıyız?  Eğitim araştırma ve sağlık bölgeleri ellerinden alınan bizler, sadece araştırma değil eğitim alt yapısı olmayınca sağlık ocaklarına yolladıkları internlerin denetimlerine kendi özel arabaları ve benzin paraları ile gideriz. Ayranı yok içmeye özel arabasıyla gider eğitim yapmaya misali (2).
1998 verilerine göre tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısı 4569 olduğuna göre ortalama bir halk sağlığı akademisyenine altı yıllık tıp eğitimi süresince ortalama 274 tıp öğrencisi düşmektedir (3). Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da bu sayı daha da artsa gerektir.  Yurtdışı yayın, kapsamlı bir araştırma demektir ve ne kadar araştırma fonlarıyla desteklense de öncelikle araştırmacının rutin görevlerini hafifletecek bir kadrolaşmayı ve ekibi gerektirir. Ayrıca günümüz özellikle taşra üniversitelerinde bu koşulu, çocuksuz, genç, araştırma görevlilerini araştırmasında çalıştırabilen; iyi derecede İngilizce bilenlerle karı koca akademisyen veya arkadaş akademisyen dayanışması yapan ve özellikle toplumsal katkı çalışmalarından profesör oluncaya kadar neredeyse kopmayı görev ve sorumluluk anlayışına sindirebilen yardımcı doçent ve doçentler yerine getirebilir. Bu koşullar bütün bilim dalları için eşit uygulanıyor olmaları nedeniyle demokratik ve eşitlikçi, adaletli görülse de yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı bilim dalları içerisinde en az halk sağlığında sağlanabilir. “Kendisi muhtaç Himmet Dede başkasına himmet ede” özdeyişi sanki halk sağlıkçıları için söylenmiştir. Bunda 12 Mart ve 12 Eylül kıyımlarının ve kimi halk sağlıkçısı hocalarımızın kraldan çok kralcı olmalarının rolü hiç yabana atılmamalıdır. Bu hep böyle olmuş ve olagelmektedir. Artan üniversitelere rağmen halk sağlığı kadroları biraz da bu nedenlerle bir türlü büyüyememiştir. Kongrede bildiri halinde sunulması beklenen bir çalışmanın özetinden çıkarsadığımıza göre Mayıs 2004 itibarıyla Türkiye’deki halk sağlığı uzmanlarının (TUS girişli) 440; doktoralıların (tüm mesleklerden) 132; yüksek lisanslıların 162 kişi, toplam halk sağlığı meslek insanının 1015 civarında olduğu ortaya çıkarmıştır (4). bunun ise yaklaşık 100 adedinin tıp fakültesi halk sağlığı anabilim dallarında hoca düzeyinde akademisyen (prof., doç., Yrd. Doç., ve öğretim görevlisi) olduğunu; akademisyenlerin büyük çoğunluğunun yarısı emeklilik yaşına yaklaşmış profesörlerden oluştuğunu ve büyük çoğunluğunun ülkemizin batısındaki ve Ankara’daki üniversitelerde olduğunu tahmin ediyoruz (5). Görünürde bir klinik hekimlik anabilim dalındaki akademisyenlerle eşit haklarımız vardır, ama sonuçta atı alan dışımızdaki klinik dallardır. Buna negatif ayırımcılık denmektedir ve durum Anatole France’a atfedilen sosyal demokrasi tanımındaki gibidir: “Sosyal demokrasi bir zengin ile köprü altı çocuğunun banka kurma eşitliğidir”. Yaklaşık 90 000 (2001) hekimin % 46,3’ü uzmandır. Yukarıdaki halk sağlığı uzman sayısından giderek uzman sayımızın % 1’ü halk sağlığı uzmanıdır (6). Bu yüzdenin en az % 4 mertebesinde olması beklenir. Tüm doktoralıları ve yüksek lisanslıları da işin içine katarsak A.B.D.’de yaklaşık 5000 kişiye bir halk sağlığı uzmanı düşerken ülkemizde bu sayı son araştırmaya göre 66 842 kişiye bir halk sağlıkçıdır (7, 8). Ülkemizde TUS kökenli halk sağlığı uzmanı başına düşen nüfus ise 154 192 kişidir.
İyi ama bunun böyle olmasının ne zararı var; her yardımcı doçentin doçentliğe, her doçentin de profesörlüğe yükselmesi gerekmez; akademik kadrolaşma bir piramit gibi olmalıdır; diyebilirsiniz. Bu yönüyle, yani yardımcı doçent ve doçentler içinde akademik yükseltilmenin ileri basmaklarına yükselmeyi hedeflemeyen akademisyenlerin var olması koşuluyla haklı da sayılırsınız. O zaman aramızda böyle seçimleri olan bazı yardımcı doçent ve doçentlerle  kimi profesörlerin (hatta kimi öğretim görevlilerinin) toplumsal katkılarıyla halk sağlığında bu yazı benzeri tartışmaları yapabilir, bilim dalı ‘Bir Ters Bir Düz Bültenleri’ çıkarabilir; yabancı dergileri değil de kendi bilim dergilerimizi yaşatabilir; halk sağlığı anabilim dalımızda ve bilim topluluğumuzda, “2 Editörü ve en az beş değişik üniversitenin öğretim üyelerinden oluşmuş danışmanlar grubu olan, bilimsel/sanatsal özgün araştırma makaleleri yayımlayan, yılda en az iki kez yayımlanan ve son beş yılda düzenli olarak basılıp dağıtımı yapılmış, üniversite kütüphanelerinde erişilebilir olan “Hakemli” dergi[1]leri   oluşturabilir, yaşatabiliriz. Halk ve hekim eğitimi amaçlı konferanslar vermek için yurdu bir baştan bir başa dolaşabilir; araştırma görevlilerimizi, öğretim görevlilerimizi ve doçentlerimizi eğitebilir; sağlık politikalarını yapanları ve baskı gruplarını ulusal ve uluslararası sağlık sorunları hakkında bilgilendirebilir; baskı grubu oluşturabilir, meslek örgütümüzün halk sağlığı ile ilgili kollarını ve uzmanlık derneğimizi bir sivil toplum örgütü olarak işlevli kılabiliriz. Öğretim görevlilerimiz yardımcı doçentlerimize, yardımcı doçentlerimiz doçentlerimize, yardımcı profesörlerimiz olan doçentlerimiz de profesörlerimize yardım edebiliriz. En önemlisi ülkemizin en önemli halk sağlığı sorununun inkârcılık olduğunu yüksek sesle haykırabilir, yazabilir ve tartışabiliriz.
Durum hiçte böyle gözükmüyor. Kongrenin kitapçığına ulaşmak için ayrıca bir seçenek yaratılmamış, ama ikinci kez bu kongrede ulaşılabilirlik adına önemli bir kolaylık başarılarak kongreye kabul edilen bildirilere elektronik ortamda ulaşılabilmenin koşulu yaratılmış. Kongrenin www.halksaglıgı.org ve http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?syf=4&siras=id&bkelime= adreslerine girin bakalım; halk sağlığı akademisyenlerimizin ya da akademisyen adaylarının kongreye kabul edilen 462 adet sözlü ve poster araştırması ve panel konusundan birkaçı hariç (4, 9, 10, 11, 12, 13, 14) kaç tanesinin ilgi alanları inkârcılık ve 40 yıllık yalnızlığımızın sorunlarını ve çözümlerini kapsıyor? Şimdi herkesin bir tek derdi var, nasıl olursa olsun yayın yapmak, daha fazla yayın yapmak, akademik yükselmek (Yeni personel yasası da yayın faaliyetine dayalı yükselmeyi hedefliyor), yabancı yayın yapmak daha da yükselmek. Sonra? Yabancı dilde uzmanlık ve bilim dergisi yaratmak ve savunmak! Yani: 40 yılında, Türkiye Halk sağlığı topluluğunun “Kim için, kimle ve nasıl halk sağlığı?” sorularına yanıtlarının olmadığını inkâr etmek.
Üniversitelerimizde halk sağlığı bilimi eğitim ve araştırma alt yapısı demek olan eğitim ve araştırma sağlık bölgelerimiz olmadan; köy ölümleri, ölümlerin nedenleri, en çok görülen hastalık nedeni gibi bilgilerimiz olmadan ve ve bu ülkede taşlar bağlı, köpekler salınmışken; bu ve benzeri yabancı yayını ve İngilizce dil bilgisini olmazsa olmazlaştıran, baraj ölçüt haline getirerek halk sağlığında araçlardan birisini tek amaç yapan yükseltme kriterleri halk sağlığında sürdürülebilir değildir; bu ülkede yapılan halk sağlığı bilimi ve uygulamalarına ve halkımızın sağlığına zararlıdır ve de ülkemizin kapıldığı makro politikalar gerçeğinde eğitimde ve yükseltilmede fırsat eşitliği açısından halk sağlığı anabilim dallarının büyümesinin aleyhine konmuş engellerdir. Bunu bir yere yazın, beş yıl-on yıl sonra doğuştan beklenen yaşam süremiz yeterse tartışalım.
Umur Gürsoy

NOT: Akıbetini yitirdiğim bu yazıyı 02.08.2005 tarihinde yayın organına (yolladım mı yollamadım mı; yayıncıda mı kayboldu, bilmiyorum. Yazıyı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.D. Öğretim Görevlisi diye imzalamışım ve Türk Tabipleri Birliği'nin Toplum ve Hekim Dergisine yolladığım (yollayacağım) yazılar klasöründe ve 15.04.2017 tarihinde yazdığım bir yazıda kullanmak için "1999 yılında halk sağlığı ana bilim dalı sayısını" aradığımda buldum. Sayılar güncel değil, ama bu gün de güncel. Ocak 2005'de üniversiteden istifa ederek bahçeme çekilmiştim. Yazıyı saklamak (arşivlemek ve kullanıma sokmak için  bu gün yayınlıyorum.

Yararlanılan Kaynaklar
1.                   IX. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi Son Duyuru, www.halksagligi.org adresine 02. 11.2004 tarihli ziyaret.
2.                   Akdeniz Üniversitesi Akademik Atama ve Yükseltme Kriterleri, http://www.akdeniz.edu.tr/ adresine 02. 11. 2004 tarihli ziyaret.
3.                   Türk Tabipleri Birliği (2000), “Türkiye Sağlık İstatistikleri 2000”, Ankara.
4.                   E.Eser, P.Erbay Dündar, “Türkiye Halk Sağlığı Uzmanları Envanteri (Ara Sonuçlar)”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=407 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
5.                   Gürsoy, U. (2003), “Halk Sağlığında Geçerli Ulusal Bilim Dergisi Nasıl Olmalıdır ve Böyle Bir Derginin Sorunları Nelerdir?”, Toplum ve Hekim, 18(6):463-70.
6.                   T.C. Sağlık Bakanlığı (2003), “Sağlık İstatistikleri-2002”, Yayın No: 653, Ankara.
7.                   Devlet İstatistik Enstitüsü (2004), http://www.die.gov.tr/konularr/nufusSayimi.htm adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
8.                   Gürsoy, U. (2004), “Kanser Savaşı ve Ulusal Ölçekteki Sorunları”, Bilim ve Gelecek Dergisi, Ağustos 2004, 1(6):35-41.
9.                   Pala, K., “Meslek Hastalıkları Neredeye Gidiyor”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=196 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
10.               F N Ayoğlu, S Kıran, F Dursun, Z Şahin, “Zonguldak Havzası Maden Şehitleri Anıtı Anlatıyor: Biz Kaç Yaşında Öldük?”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=206 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
11.               K Tırpan, A Ünsal, T Adapınar, “Eskişehir Kanser Kayıt Merkezi Açılması Öncesi ve Sonrasında Kanser Kayıtlarının Karşılaştırılması”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=265 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
12.               MG Polat, G Karaca, “Gençlerin Fiziksel Aktivite Alışkanlığını Engelleyen Faktörlerin İncelenmesi”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=349 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
13.               E Osman, R Çetin Seçkin, “Bursa İli Nilüfer İlçesinde Ölüm Nedenleri”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=380 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.
14.               B Kılıç, G Aksakoğlu, “Eğitim Araştırma ve Sağlık Bölgelerinin 40 Yılı (1964-2004)”, http://www.halksagligi.org/bildiriler.php?id=385 adresine 02.11.2004 tarihli ziyaret.



[1] Akdeniz Üniversitesi Senatosu’nun 16 Ekim 2002 ve 8 sayılı toplantısında değiştirilerek kabul ettiği akademik yükseltme kriterlerindeki hakemli dergi tanımıdır.