HALK SAĞLIĞI İÇİN… 004
ÇERNOBİL ÖZEL
Çernobil
Felaketinin 27. Yıldönümü (26.04.1986)
“Ülkemizdeki ve tüm dünyadaki tekrar tekrar
kurbanlaştırılan Çernobil Kurbanlarının anısına”
Umur Gürsoy
17. 26 Nisan, Çernobil’in; dünyanın
Fukuşima santral kazalarından önceki en büyük nükleer ve endüstri kazasının yıldönümü.
Çernobil’den
14 yıl sonra, 2000’de “50 Soruda Türkiye’nin Nükleer Enerji Sorunu” ismiyle Kaknüs
Yayınları’ndan çıkan 71 sayfalık nükleer santral propagandası kokulu kitabın atom
mühendisi ve nükleer enerji uzmanı üç yazarı (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu rahmetli
Eski Başkanı, ilk atom mühendisimiz Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre (D.
03.04.1935; Ö. 25.06.2008), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Danışmanı Prof.
Dr. Ahmet Bayülken ve İTÜ-NEE Nükleer Bilimler AB. Eski Başkanı Prof. Dr.
Şarman Gençay) özgeçmişlerini verdikleri son altı sayfanın en sonunda çerçeve
içine aldıkları şu notu eklemişler (Yazım kuralları aslının aynıdır):
Prof.
Dr. Ahmed Yüksel Özemre, Prof. Dr. Ahmet Bayülken ve Prof. Dr. Şarman Gençay Nükleer Enerji konusunda toplam:
42+29+37=108 yıllık bir bilgi, görgü, araştırma, eğitim ve deneyime
sâhip bulunmaktadırlar.
Feyerabend’in
Veda ettiği Akıl, ölçülse herhalde dil, mantık ve matematik (IQ) bakımından yüksek
zekâ seviyelerine sahip bu üç ‘bilim adamı eskisi’nin yürüttüğü akıl olmalı:
Sadece ekolojik zekâ yönünden değil, istatistiksel karşılaştırma yöntemi olarak
da yıkıcı, baskıcı ve cahilce komik.
Sakın,
nükleer enerjiye gönül vermiş bu üç bilim adamı (?), “108 yıllık multidisiplinerlik
yönünden niteliksiz (tek nitelikli) nicel bir deneyim toplamı ile kandırmaya
çalıştıkları eski bir (hangi) bilgi,
görgü, araştırma, (hangi) eğitim ve (hangi) deneyim”e sahip oluyor olmasınlar? Zira
bizim hekimlik mesleği biliminde bilgilerin yarısı artık 5 yılda değişiyor.
Bazıları bu sürenin 3 yıla indiğini söylüyorlar.
Bu
deneyim yılları toplamı mantıklı bir neden oluşturacaksa, 2007 Martında
kamuoyuna açıkladıkları Nükleer Santral
Karşıtı Bilim İnsanları Bildirisi’ni imzalayan bilimin pek çok alanından 206
bilim insanlarının bilgi ve görgülerine toplamlarını hesaplama tuzağına düşmeden
bir bakalım (bkz. Grafik 1, 2, 3)(Resimleri üzerine çift tıklyınca büyük görebilirsiniz. Yazıya dönmek için tekra tek tıklayınız):
-
TAEK, Çernobil’in Türkiye’ye etkilerini (topraktan, sudan, havadan, besinden vb. radyasyon örneği almasını bilmeyen) 57
kişiden oluşan bir teknik ekiple yönetmiştir.
- Sadece
Ankara ve İstanbul’da ölçülebildiği için havadan (deri ve solunum yoluyla)
alınan ‘dış doz’ ölçümleri, ülke tamamını temsil etmemektedir. Dış ışınlama
dozu hesaplamalarında kullanılan toplum bireylerinin ‘gün boyu açık havada kalma faktörü’ (time-activity profile-günlük zaman
özellikleri); Türkiye’yi temsil eden yerli veri
olmadığından Avrupa için geçerli yabancı verilerle (toplumun günün % 80'ini kapalı yerlerde geçirdiği varsayılarak) hesaplanmıştır. Oysa Türkiye'de durum toplumun büyük çoğunluğu için tam tersi günün büyük bir zaman dilimi açık havada ya da açık pencereli mekanlarda geçer (Nisan ve mayıs ayı için düşünülürse).
-
Kaza döneminde çoğunluğu Trakya ve Batı Karadeniz Bölgesi’nden olmak üzere “Kaza sonrası ülkemizde çok sayıda toprak
örneği alınmış ve ölçülmüştür. Ancak toplanan örneklerin çoğunun derinlikleri
ve toprak özellikleri bilinmediğinden, …Türkiye genelinde hava, toprak, su,
gıda ve diğer pek çok numunede…. yüzbinlerce ölçüm verisi olmasına rağmen,
ışınlama yollarına bağlı olarak doz hesaplarının yapılabilmesi için gereken
sistematik ölçümlerin çeşit ve sayıda yetersiz olması nedeniyle…. hesaplarda
kıyı şeridimiz boyunca farklı tarihlerde standart yöntemle alınan toprak
örneklerinin ölçülen radyoaktivite değerleri kullanılmıştır (26, 29, 30).”.
-
TAEK dokümanlarına göre 1986 öncesi alınan örneklerin çoğu numune alma
standardına uygun olmadığından (fakat herhangi bir hata sakıncası olmadığı
vurgulanarak) 1990-1995 ölçümleri formül kullanılarak 1986 için oluşturulmuş
Türkiye için kümülatif (birikimli) 1-50 yıllık alınan radyasyon dozu böyle
bulunmuştur. Ne var ki 1990-1995 ölçümleri formül ile 1986 dozuna çevrilen
radyasyonun % 90’ı birinci yılda (1986) alındığı ifade edilmektedir.
- Kazadan
önce ve şimdi (2007) için ülkemizin Ulusal Besin ve Radyasyon Durumu için Ülke
Karakter/Veri Tabanı (Profile/Data Base) ve toplumun besin tüketimi ve tüketim
alışkanlıkları ile ilgili (örneğin neyi, ne zaman, nasıl, ne kadar ve kimin
yediği) Türkiye’yi temsil eden bir araştırma yoktur. Bir maddedeki kirliliğin varlığı
ve toplumsal zararının az veya çokluğu önceki yıllar verisi ve ne kadar
tüketildiğinin bilinmesi ile karşılaştırılarak bilinebilir. Besinlerle alınan
radyasyon doz hesapları kazanın olduğu tarihlerde bulunmayan ve 1987 ve 2004
yıllarında yayımlanan Türkiye beslenme alışkanlıkları ve tüketimi ile ilgili
iki araştırmanın ve SB Kanser Savaş Daire Başkanlığı ve H.Ü. Beslenme ve Diet
Danışmanı Başoğlu ile 2005 yılında yapılan kişisel konuşma verilerine
dayandırılmıştır (TAEK 7. Rapor: Türkiye İçin Doz Değerlendirmeleri 16,17,18
numaralı kaynakları) Türkiye toplumunun yaşam ve beslenme alışkanlıklarını,
besin çeşitliliğini ve bunların coğrafi ve mevsimsel üretim özelliklerini
temsil eden yeter sayıda ve Türkiye evrenini temsil eder örneklem düzeyinde
radyasyon ölçümü örneği alın(a)mamıştır.
-
Kaza (1986 yılı) öncesindeki 67 ilimizin sadece 42 ile ait (doğal radyasyon)
(hava) ölçüm verisi olduğundan (35’sının adı tarafımızdan biliniyor) sadece 42
ilin Çernobil sonrası radyasyon artışı karşılaştırılabilmiştir. 1986 öncesinden
kalan 25 İlimize eklenen 14 yeni ilimizle birlikte 39 ilimizde yeni ölçümler
eskilerle karşılaştırılma şansından yoksundur. Kaza sonrası 26 ilimizde ölçüm
yapılmamıştır. Bu illerimiz: Ağrı, Aksaray, Ardahan, Batman, Bayburt, Bingöl,
Burdur, Çankırı, Çorum, Erzincan, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, K. Maraş, Karabük,
Kilis, Muş, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Siirt, Sivas, Şırnak, Tokat, Uşak ve
Yalova’dır.
-
Toplam 850 adet olan doz hızı ölçümü örneklerinin % 80,47’si 1986’da, % 11,65’i
1987’de, % 2,59’u 1988 ve 1989’da ve % 5,29’u da 1990 ve sonraki yıllarda
yapılmıştır. 1986 yılında yapılan 684 ölçümün % 74,12’si Edirne, İstanbul,
Ankara, Düzce, Kırklareli illerinde yapılmıştır. Bu oran tüm yıllar
ölçümlerinin % 59,65’dir (bkz. Grafik: 1).
-
Çeşitli maddelerden alınan radyoaktivite ölçümleri örnekleri toplamının
(n=20.000) % 64,8’i 1986’de, % 22,8’i 1987’de alınmıştır. Örnekler 2004 yılına
kadar alınmaya devam edilmekle birlikte büyük oranda 1990 yılından sonra örnek
alınmamıştır (bkz. Grafik: 2)
-
Hemen hemen her yemeğe giren ve yerel ama artan çoklukla ülke çapında tüketilen
toplam 14 salça örneğinin tamamı 1986 yılında ve sadece İstanbul (n=8), İzmir
(n=6)’den; salça yapımında ve yemek yapımında çokça kullanılan toplam 15 adet
domates örneği Doğu Karadeniz (n=2), Edirne (n=3), İzmir (n=8), Trakya
(n=2)’dan; 2682 süt örneğinin ise % 79’u
Ankara ve İstanbul’dan % 19’u Edirne’den kalan % 2’si ise Türkiye’yi temsil
etmeyen az sayıda yerden alınmıştır. İnsanlar meyve gibi ürünler hariç başta
çay, ekmek ve yemeklerde olduğu gibi hiçbir besin türünü doğrudan tüketmez;
birden fazla madde ve ürünü karıştırarak son kullanım haline getirir çeşitli
fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirip öyle tüketirler. Tek tek sorulduğunda
az veya çokmuş gibi görünen alınım dozları gerçekte çok farklı beslenme
alışkanlıkları yüzünden çok farklıdır. Hamburger dışında piyasada satıldığı
veya evde yenildiği haliyle son tüketilen haliyle pişmiş veya birden çok
maddeyi içeren hiçbir besin ve tüketim maddesinden (ekmek, bardak çay, pişmiş
köfte, çorba, dondurma, rakı, bira, sigara vb) ve hayvan ve insan kadavrasından
(özellikle kemik ve gonat dokusu) ve veya giysi çeşidinden ve ithal edilen
(örneğin o dönemde sıkıntısı olduğu için Ukrayna’dan ithal edilen ayçiçeği
yağlarından) ürünlerden radyoaktivite ölçümü için örnek alınmadığı
anlaşılmaktadır.
-
Grafik: 3’de görüldüğü gibi sadece 135 çeşit madde, ürün ve besin maddesini
içeren 20.000 adet radyoaktivite örneğinden, madde başına 500’den fazla örnek
alınan ilk sekizinden çay, süt, balık ve deniz ürünleri, hava, toprak ve su
dışındaki kalan ikisi toplumun miktarca çokça tüketmediği ihraç ürünlerimizdir
(fındık ve kekik). Bu ilk sekiz madde örnekleri bütün örnek sayısının %
80,14’ünü oluşturmaktadır. 1986 yılı örnek toplamının % 44,21’ini; bütün yıllar
örnek toplamının % 58,14’ünü sadece üç ürün (çay-çay filizi, fındık ve süt)
oluşturmuştur (bkz. Grafik: 3)
(Kısa
bilgilerin kaynakça ve bildiri tam metinleri için bkz. www.nukleersiz.org/download/file/fid/249 ve www.nukleersiz.org/download/file/fid/250)
19. Sağlık
Bakanlığı, içeriği hakkında yukarıda kısa bilgiler verdiğimiz TAEK 20. Yılında Çernobil Serisi Raporları
ölçüm ve hesaplamalarını dayandırarak kazadan 20 yıl sonra dert bileşenden
oluşan bir “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması” yaptı
ve sonuçlarını araştırma sorumlularına 16 Ağustos 2006’de yapılan bir
basın toplantısıyla açıklattı.
Araştırmanın projesi ve
protokolu, epidemiyoloji uzmanı olması şiddetle yeğlenen bir ekip (araştırma
projesi) başkanı; dolayısıyla araştırma planı; araştırmanın önceden belirlenmiş
yazılı amaçları ve hipotezi, araştırmanın evren ve örnek büyüklüğü ve
özellikleri, örnek seçim yöntemi, zaman planları, araştırmanın yapıldığı zaman
dilimi ve iklim koşulları; örneğinin evreni temsil edip etmediği, araştırmanın
yapıldığı yerleşim yerleri, araştırma
komponentleri arasında ilişki ve plan birliği; etik ve yasasal sorunların nasıl
çözüldüğü bilgisi, araştırmanın tipi; avantaj ve dezavantajları, pilot
araştırma olup olmadığı, araştırma bütçe ve suspansor bilgileri yoktu
(açıklanmadı). Araştırma Raporunun kaynakçası yoktu (açıklanmadı). Araştırma,
uygulama hataları, ekip uzmanlarının çalışma ve uzmanlık alanları
yanlışlıklarla doluydu. Sonuçta bilimsel olmayan resmi kurum raporuydular, ama
kamuoyuna sunanlar bilim insanıydı.
Araştırmanın raporlarına imzalarını koyan ve kamuoyuna
açıklayarak “Çernobil'e bağlı kanser artışı yoktur” yargısının sorumluluğunu
alan bilim insanlarımız şunlardı: Prof. Dr. Nazmi Bilir (Hane Halkı Kanser Yükü ve
Farkındalığı Araştırması); Prof. Dr. Murat Tuncer (Kanser
Sıklığı Kayıt Çalışması), Yrd.
Doç. Dr. Cengiz Yakıcıer (Tiroid Kanserlerinde Moleküler Düzeyde Çalışma), Dr.
Deniz Dalcı (Biyolojik Doz Tayini), Prof. Dr. İbrahim Güllü (Genel
Değerlendirme).
Biri içimizden olan bu insanlar sizce
hangi bilimin insanıdırlar? Bilim ve İktidar’ın yazarı F. Mayor’un
sözcükleriyle: “İktidarların basitçe görmezden gelerek, müdahale etmede
yetersiz kalarak, önlem almayı reddederek, hukuki biçimciliğin ve politik
felcin birbirini takviye ettiği karmaşık ve mükemmeliyetçi uygulamaların
arkasına sığınarak halkı sömürmesine ve baskı altın almasına” destek
veren bilim insanlarının ve aydınların ihaneti sizce hoşgörülmeli, bağışlanmalı
ve cezasız kalmamalı mıdır?
İki: Sizce, böyle bilim insanlarına ve kurumlara sahip bir ülkeye atom santralı yapılabilir mi?
İki: Sizce, böyle bilim insanlarına ve kurumlara sahip bir ülkeye atom santralı yapılabilir mi?
Nisan
2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder