HALK SAĞLIĞI İÇİN… 008
Umur Gürsoy
“17 Ağustos Büyük Marmara Depreminde yaşamını
yitiren masum insanlarımızın değerli anısına*”
27. Bayramdan (Ramazan) sonra 30 gün
yıllık iznine çıkan Osmaniye Verem Savaş Dispanserindeki tek hekimin yerine görevlendirildim.
30 yıldır konunun tedavi kısmından uzak olduğum için Ramazan Bayramı arifesi ve
arifeden bir gün önce, (başörtüsü takmayan) hekim hanımın yanında çalışarak dispanser
hekimliğinin püf noktalarını hatırladım, bilgisayar şifrelerini ve resmi kayıt programlarının
ve tedavi protokollerinin işleyişi hakkında bilgilendim. Birlikte, hepsi erkek olan üç de
hasta gördük. Üçünün de sürekli gelirleri ve halen işleri yoktu. Arife günü (6
Ağustos) Dispansere denetlenmeye gelen 24 yaşında genç bir erkek olan ilk hasta
yeni bir akciğer tüberkülozu olgusu ve tedavisi başlayalı altı gün olmuş. Zaman
zaman baygınlık geçiriyormuş ve nefesi daralıyormuş. Genç 24 yaşında, işsiz ve
imam nikâhlı. Hastanın anemisi var. Kendisinin ve eşinin yeşil kartı yok. Oruç
tutuyor musun dedim, evet dedi. Tansiyonunu ölçtük; düşük. Yakınmalarının
aldığı ilaçların (İzoniyazid, Rifampisin, Pirazinamid ve Etambutol) etkilerini
ağırlaştıran (Çukurova’da) bu sıcaklarda tuttuğu oruca bağlı olduğunu söyledik.
Aklıma
Selçuk Altun’un, Metin Üstündağ’ın “Hasar Tespit Çalışmaları” kitabından
yaptığı: “Aklımda son bir soru italik: ÖLÜM ORUCU BOZAR MI?” ile “Yurtta sus
cihanda sus.” ve k. İskender’in “Rahibinden Satılık Kilise” isimli kitabından
yaptığı: “Gerçeği söyleyin: Hayatta mıyım doktor?” kelâm-ı kibarları (aforizma-özdeyiş)
geldi. “Açlık orucu bozar mı?”
sorusunu da ben itali(e)kleyeyim…
2013
yılının Ramazan ayı ve orucu 7 Ağustos Çarşamba günü tutulan son oruç ile bitti.
8 Ağustos (kimlere) bayram!!!
28. Üstünlerin ve egemenlerin tartışmaya
başlama hitabı çoğu kez karşısındakini küçümseyen ve aşağılayan “Sen kimsin de
benimle böyle konuşuyorsun” şeklinde olabiliyor. Son günlerde başta
siyasilerle, başta İP-CHP olmak üzere bütün sol ve sosyalist parti ve ordu
yandaşlarının çok gereksinimi olduğunu düşündüğüm; 2012 yılının Ekim ayında yayınlanan
"Senlerin (Türkiye) Değerler Atlası"ndan bazı bilgiler:
- Türkiye, insanların (Senlerin) birbirine en az güvenebildikleri
ülkelerden biri. 22 yıldır bu durumda bir değişiklik gözlenmiyor. Türkiye'de
insanların yaklaşık onda biri genelde insanlara güvenebileceğini söylerken,
İskandinav ülkelerinde bu oran yüzde 80'lere yaklaşıyor.
- Ordu'ya (Türk Silahlı Kuvvetleri’ne) (Senlerce) duyulan güven düzeyinde
son yıllarda bir düşüş var. Orduya güven düzeyi bölgelere göre önemli
farklılıklar gösteriyor.
- (Avrupa Birliği) AB'ye duyulan güven, dalgalı seyretmekle birlikte, bugün
1990 ile hemen hemen aynı düzeyde (1990: %36, 2011/12: %39)
- Türk toplumu (Senler), Avrupa'nın ve dünyanın en dindar toplumlarından
biri. Dinin toplum yaşamındaki yeri en üst düzeylerde.
- Dinin esas olarak bu dünyaya değil, ölümden sonraki dünyaya anlam
kazandırdığını düşünen(sen)lerin oranı yüzde 76.
- Dinin özünün kurallara uymak olduğunu düşünen(sen)lerin oranı yüzde 64.
- Avrupa'da, Tanrı'nın insanların yaşamındaki yerinin en yüksek olduğu
toplum Türkiye.
- (18 yaş üzeri) Yaklaşık her üç kişi(sen)den biri (%29) hem 30 gün oruç
tutuyor, hem günde beş vakit namaz kılıyor. Bu oran (sen) kadınlarda %36; (sen)
diplomasızlarda %61, (sen) ilkokul mezunlarında %38, 50 yaş ve üzeri (sen) grupta
ise %49.
- Kendisini 'dindar bir (sen) kişi' olarak tanımlayanların oranı, son 22
yılda 10 puan kadar yükseldi.
- 47 Avrupa ülkesi içinde siyasal yelpazenin en sağında Türk toplumu
(Senleri) yer alıyor.
- Ortalamalar itibariyle en solda İzmir, en sağda Doğu Anadolu (senleri) var.
- Türk olmaktan son derece gurur duyan(sen)ların oranı Güneydoğu Anadolu’da
%23, Karadeniz’de %88.
- Kadınların yüzde 71’(sen)i ‘ailenin reisi erkek olmalı’ diyor.
- Kadınların yüzde 59’(sen)u ‘kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun
sözünden çıkmamalı” diyor. Bu oran İzmir’de yüzde 40, Doğu Anadolu’da yüzde 71.
- İşsizlik varsa, işe almada erkeklere öncelik verilmesini isteyen(sen)ler
Türkiye’de yüzde 60, Danimarka’da yüzde 2.
- “Erkekler kadınlardan daha iyi
siyasetçi olur” görüşüne katılan(sen)lar: 1996: % 66, 2000: % 62, 2006: % 62, 2011: % 71.
- Fransızların yüzde 36’sı, Türkler’(senler)in yüzde 6’sı evliliğin artık
modası geçmiş bir kurum olduğunu düşünüyor.
- Kapsamlı (sen) muhafazakârlık ölçeği değerleri (100 puan üzerinden):
1999: 60, 2001: 65, 2011: 63.
29. Geçici görevlendirildiğim verem
savaş dispanseri iki katlı güzel bir binayı Ana ve Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması (AÇSAP) Merkezi ile paylaşıyor. Merkezin iki hekimi de yıllık
izinlerinde imişler. Odamın kapısının açıldığı koridorun sonundaki aile
planlaması hemşirelerinin odasından çıkan başı örtülü genç bir bayan bana, “Acaba”,
dedi; “doğum kontrol haplarını dışarıda doktora yazdırsak eczane ücretsiz verir
mi?”. “Neden? Soruyorsun”, dedim. Kadın, “Doğum kontrol hapı bitmiş.”, dedi. “Sorunu
çıktığın odadaki hemşirelere sor”, dedim ve uzaktan izledim; sordu, cevabını
aldı ve merdivenlerden inerek gitti. Sonra, cevabı ben de merak ettim ve “Doğum
kontrol hapımız yok mu?” diye AÇSAP hemşirelerine sordum. “Bir aydır Rahim İçi Araç (RİA), iki aydır da
hap yok; doktor bey.” dediler.
Sizce
nedeni, yeni evlilere üç çocuk yapmalarını öneren başbakanımızın yönettiği
hükümetin ve sağlık bakanlığı yöneticilerinin değerler araştırması sonuçları
olabilir mi?
30. Bugünlerde (Ağustos 2013) yaptığım
güncellemeye göre Türkiye’deki toplam 173 adet kamu, özel ve vakıf
üniversitesinin sadece 52’sinde tıp fakültesi var. Bunların da 49’unda halk
sağlığı an(m)a bilim dalı var(mış). Bildiğim kadarıyla henüz K. Maraş Sütçü
İmam, Maltepe ve Ufuk Üniversiteleri Tıp Fakülteleri’nde halk sağlığı anabilim
dalı yok(muş).
Soru-1:
Bir halk sağlığı ana bilim dalı başına kaç profesör, kaç doçent, kaç yardımcı
doçent, kaç öğretim görevlisi ve kaç araştırma görevlisi düşüyor, kaç olmalı ve
neden? Kaçı kendini halk sağlığına verebil(mesini engelley)ecek ikincil görevle(ndirmele)rde ve niçin? Hocaların akademik
ömür süreleri ortalaması kaçtı, kaç oldu? KAÇ OLMALI?
Soru-2:
Halen yurtdışında çalışan kaç halk sağlığı uzmanımız var. Kaçından bütün halk
sağlığı bilim ve meslek topluluğumuzun haberi var? Bunlardan kaçı Türk
üniversitelerinden mezun; kaçı Türk halk sağlığı anabilim dallarından
uzmanlığını almış. Kaç tıp fakültesi mezunumuz yurt dışında halk sağlığı
uzmanlığı eğitimi al(mış; -ıyor)dı. Ve kaçı Türk
dilinde bir popüler yazı yazmış yayınla(t)mış? Ben sadece Ümit Kartoğlu’nu
biliyorum. İlker Belek’ten duyduğum kadarıyla bir gencimiz 5-6 yıl önce ABD’de
uzmanlık eğitimi alıyormuş(du). Necati Dedeoğlu da DSÖ’da çalışan bir başka
isimden söz etmişti
31. Hacettepe’de çalışır çeyrek inbreed (hekimlik
diplomasını Hacettepe Tıbbın karşı kaldırımındaki Ankara Tıp’tan almış) meslektaşımız
Doç. Dr. Ali Naci YILDIZ’ın HASUDER iletişim gruplarına yazdığına göre Nazmi
Bilir ve Ali Naci Yıldız'ın yazarları olduğu, Hacettepe Üniversitesi yayını “İş
Sağlığı ve Güvenliği” kitabının genişletilmiş ikinci baskısı için kitap isteme
adresi şöyleymiş: Hacettepe Üniversitesi Kitap Satış Ofisi, Sıhhiye 06100,
Ankara. Telefon: 0312 305 14 87.
32. Uzun yaşamak isteyenler Nazilli’ye yerleşin! Hem
Nazilli, İzmir’e de yakın (Türkiye'nin bütün solcuları için). Gazete okumanın
faydası; geç olsun güç olmasın. 2009’daki yeni okuduğum gazete haberine göre
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Gerontoloji (yaşlılık bilimi)
Bölümünce sürdürülen araştırmalara göre, il ve ilçelere göre yapılan
değerlendirmede Türkiye'de en uzun ömürlülerin Nazilli’de (Aydın), en kısa
ömürlülerin ise Yozgat’ta olduğu ortaya çıkmış. Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Beklenen_ya%C5%9Fam_s%C3%BCresi ve http://arsiv.sabah.com.tr/2009/04/20/haber,6D93CEE29AF445AD9786C6371B5EED03.html
33. Aktif fay hatları üzerini kentleşmeye,
iskâna ve sanayileşmeye açmaya ve çürük binalara imar izni vermeye bağlı olarak
yaşadığımız, büyük çapta can ve mal kaybına neden olan Richter
ölçeğine göre 7,5 Mw büyüklüğündeki 1999 Gölcük Depremi, İzmit
Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi; 17
Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşti. Resmi raporlara göre,
17.480 ölüm, 23.781 yaralı oldu; 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902
işyeri hasar gördü. Depremde resmî olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000
ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca 133.683
çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz kalmıştır. Yaklaşık 16 milyon
insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi. Yapım hatalarından çöken
binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800'ü
hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110
kadarında ceza verilse de çoğu ertelenmiştir. Bunun dışında kalan davalar ise
16 Şubat 2007 tarihinde 7,5 yıllık zaman aşımı süreleri dolduğu için zaman
aşımına uğramış ve düşmüştür[1].
* Her ay yazdığım ‘Halk Sağlığı İçin’ yazıma bir halk sağlığı büyüğümüzü anarak başlamak isterim, ama Türk halk sağlığı camiasında birkaç büyüğümüz, hocamız dışındakiler doğmadan hayata atılırlar ve bir de çalıştıkları üniversitelerin anabilim dallarının elektronik bilgi ağlarındaki (WEB) özgeçmişlerine bakarsınız daha önce herhangi bir eğitim kurumundan mezun olmadan birden tıp fakültesinden mezun oluvermişlerdir. Bilebildiğim kadarıyla Türk Halk Sağlığı camiasında otobiyografisini yazan bir tek Rahmi Dirican var. Nusret Fişek’in ise (kütüphanemde olmayan) bir biyografisi var(mış). Hakkında en çok yazılan ilk üç hocamızdan (diğerleri Nevzat Eren ve Rahmi Dirican) birincisi şüphesiz O’dur (bkz. http://nusret.fisek.org.tr/onun-icin-yazdilar/). Hayatta
veya aramızda ayrılmış olan hocalarının (Kendince halk sağlığı büyüğü
mertebesine yükselttiği -akademik olan; olmayan- anılmasını istediği bütün
mesleklerden olabilen) doğum gün, ay ve yılını yazıp bana (http://hsicinhakemsiz.blogspot.com/ adresli bloğumun yorum sayfasına) yollayanlara
şimdiden teşekkür ederim. Yine de halk sağlığı mesleklerinden olanların
kendilerinin veya hocalarının doğum tarihlerini ay ve gün olarak yollamalarında
biyografisel ve meslekî yazın ve halk sağlığı için sizce de fayda yok mu?
Ağustos
2013.