18 Temmuz 2013 Perşembe

HALK SAĞLIĞI İÇİN… 007 (RAMAZAN ÖZEL)

HALK SAĞLIĞI İÇİN… 007
(RAMAZAN ÖZEL)
“Hocam Nevzat Eren’in değerli anısına (d. Gaziantep, 18 Temmuz 1937)”
Umur Gürsoy
25. Cemil Meriç, “Bir Dünyanın Eşiğinde” kitabında:
“Öbür dinlerde görülmeyen bir özellik var Hint dininde. Yetişkin insanla çocuğun dini birbirinden farklı. “Aydınla sokaktaki adamın inançları aynı olabilir mi? Öteki dinlerin büyük hatası, bu gerçeği anlayamamalarında” diyor Max Müller.” diye yazmış.
Halk sağlıkçılarına güzel bir araştırma konusu daha: (İslami) Dinlerde epidemiyolojik özellikler (yer, zaman, kişi).
Bilindiği gibi Hicrî takvimin salt ay takvimi olması nedeniyle, bu takvimdeki ayların mevsimlerle ilişkisi yoktur. Ramazan ayı, güneş takvimi olan miladî takvimde bütün diğer hicri aylar gibi her yıl mevsimler arasında gezinir; belirli bir mevsimin ayı olmaz. Yani Ramazan, kendi ömrümüzde de gözlemlediğimiz gibi miladi takvime göre düzenlenen aylar içinde yaklaşık her 11,5 günde bir biraz daha başka aya ve mevsime kayar. Ramazan ayı ve oruç dönemi böylece yaklaşık her 9 yılda bir farklı mevsime kayar. Bu durumda Müslümanlar bu yıldan sonra en az 7 yıl daha uzun ve sıcak yaz günlerinde (temmuz ve haziran) oruç tutulacaklardır.
Dinlerde epidemiyolojik özellikler deyince iki yıldır üzerinde çalıştığım “Ramazan Orucuna Sağlık Ekolojisi Yönünden Bakış” başlıklı henüz yayınlamadığım yazımdan bir iki veri paylaşayım:
-         Geçen yıl 20 Temmuz 2012’de başlayan Ramazan, bu yıl 9 Temmuzda, 9 yıl sonra mart ayının başında; 18 yıl sonra da aralık ayının başında başlayacaktır.
-          2012 yılında Türkiye’de oruç tutanlar yaz mevsimin ortasına ve 20 Temmuz 2012 tarihine karşılık gelen Ramazanın birinci günü 18 saat 10 dakika; 18 Ağustos 2012 tarihine gelen son günü de 16 saat 21 dakika yemeden içmeden (30 gün süresince ortalama 17 saat 16 dakika) mutlak aç kaldılar. 9 Temmuz 2013 Salı gününe rastlayan 2013 ramazanın ilk günü 18 saat 31 dakika mutlak aç kalan oruç tutanlar; Ramazanın son günü (7 Ağustos 2013 tarihinde) ise 17 saat 24 dakika aç kalacaklar.
-          2011 sayımlarına göre Türkiye kadın nüfusunun yaklaşık % 26,7’si (20 milyona yakını) doğurgan çağdaki (15-49 yaş) yani her ay (her 28 günde) ortalama 5 gün süreyle adet kanamalı olmaları nedeniyle oruç tutması dinen engellenmiş kadınlardan oluşur. Yaptığımız hesaba göre her ramazan gününde ortalama en az 3,3 milyon kadın adet görür ve bu nedenle oruç tutamaz durumdadır. Bu rakama yeterli ve dengeli beslenmesi gereken 0-14 yaşındaki yaklaşık 19 milyon çocuğumuzu da eklemeliyiz. Her 18 kişiden biri (4,2 milyon) şeker hastası; her iki kadından ve çocuktan birisi (19,5 milyon) demir eksikliği kansızlığı, toplumda her beş kişiden birisi (15,1 milyon) yüksek tansiyon hastasıdır. Her on kişiden birisi (7,5 milyon) böbrek hastasıdır. Her 25 kişiden birisi (3,0 milyon) kalp hastasıdır. Her beş kişiden birisi (15,1 milyon) ruh hastasıdır. 2006 verilerine göre yaşayan yaklaşık 400 bin kanser hastası sayısına her yıl yaklaşık 150 bin kişi kanser hastası eklenmektedir.
-        Başka dinlerin veya Sünni mezhebi dışındaki mezheplerin üyesi oldukları için oruç tutmaları gerekmeyen seçmen yaşına gelmiş yurttaş sayısı ise (çoğu Alevi olmak üzere) 2-3 milyondur ki istatistiklere ve araştırmalara göre Türkiye Alevilerinin çoğu Ramazan ayında Sünniler gibi oruç tutmamaktadırlar.
-        Türkiye, 2011’de çoğu yaz aylarında (4,6 milyonu Ramazanın yaşandığı Temmuz ayında)  gelen 30 milyon turisti konuk etmiştir. 2010 sayıları ile ülkemize en çok turist yollayan 15 ülkeye göre, gelen bu turistlerin % 63.5’i Hıristiyan; % 9.7’si de Şii Müslümandırlar. Ramazan ayında ülkemizin çeşitli yörelerinde bulunan yaklaşık 3,6 milyon Sünni ve Müslüman olmayan turist bulunmaktadır.
-         Toplarsak, hastalar ve turistler dışında gayrimüslim, Alevi ve dini nedenlerle (çocuklarımız ve adet görme dönemdeki kadınlarımız) oruçtan muaf olanların toplamı en kaba ve iyimser hesaplarla en az 25 milyon kişidir. Yani hastalar ve yaşlılar hariç nüfusumuzun yaklaşık % 34’ü oruç tutmamaktadır.
-          Zira uzun süre  (Oruç tutanlarda olduğu gibi ortalama 17 saatten fazla) aç ve susuz kalanlarda şeker düşmesi (hipoglisemi) ve kan basıncı düşmesi (Hipotansiyon) ya da kan basıncı yükselmesi (hipertansiyon) ve de sıcaklık hastalığına bağlı olarak çeşitli bedensel ve fiziksel hastalıkların ve kazaların şiddeti bireyin kişisel, yer ve zamana bağlı özelliklerine bağlı olarak artar; var olanlar şiddetlenir. Zira, çocuk hastalıkları uzmanı hekim arkadaşım Adnan Yüce’nin yazdığı gibi: “Bir hastalık yüzde bir de; binde bir de görülebilir. (Ama) Hasta için oran yüzde yüzdür, münferit değildir.”.
Asıl önemli olan oruç tutan, çoğu erişkin, erkek ve çoğunluk olduğunu kanıta dayalı olmadan ileri süren bir toplum kesiminin nüfus oranı en az % 34 olan bir toplumun kesimine kendi dini ritüellerinden birisini toplumsal maliyeti pahasına dayatması ve bu maliyeti maddi ve manevi olarak tüm ülkeye (her iki kesime de) ödetmesidir.
Pekiyi, halk sağlığı camiasına düşen nedir: Geçmiş yıllarda Ramazan aylarına denk gelen aylar hesaplanabildiğine göre bu aylarda azalan ve artan hastalıkların (Trafik kazaları, şeker komaları, hipertansif krizler, inmeler, kalp ve beyin krizleri vb.) ve bunların sağlıktaki toplumsal maliyetinin araştırılması. Kronik hasta olmalarına rağmen (sıcak aylarda) oruç tutarak iş durmasına, yavaşlamasına neden olanların; oruç tuttukları için (Hekimin tutmaması yönündeki öğüdüne rağmen) yeti yitimli veya mâlül hale gelenlerin sigorta ve sağlık etiği sorunları (Sigaraya bağlı sağlık sorunları ve performans azalması nedenli toplumsal maliyetlerin sigara içmeyen toplumun da verdiği sigorta primleriyle ödenmesinin doğruluğunun tartışılması, işverenlerin sigara içenleri işe almaması vb. gibi).
26.  “Sevgili Arkadaşlarım, Hocalarım,
26 Nisan 2013'te Yeşil Gazete'de kendi kendimle yaptığım özgörüşümüme (otoröportajıma) 6 adet yorum yapılmış. Her okuyan yorum yapmaz elbette, ama yine de çok az kişinin okuduğu anlaşılıyor ve bunun nedeninin de 'uzun yazmam' olduğunu ikili sohbetlerimizde dile getiriyorsunuz. Yani kabahatli olan benim.
Yine de ‘okusanız iyi olacak’ olduğunu düşündüğüm ve sizlere yönelik eleştirilerin bulunduğu bir yazı idi. Önemli bulduğum bölümlerini yüksek müsaadelerinize sığınarak bir kaç gün paylaşmak istiyorum.”
27 Mayıs’ta “Uzun okumaları sevmeyenler için Taşrada Bir Ekolojist-1” konu başlığı ile gruplarıma yolladığım bu iletime nitelikli ve tek yanıt henüz şahsen tanışmadığım sahadaki genç meslektaşım Nurhan Meydan Acımış’tan geldi. Aynı tarihte HASUDER-Çevre google iletişim grubuna yollandığı cevabî iletisinde Nurhan şöyle yazmış:
hayır Umur bey/abi, okuyanlar var....
yorumu tanışmaya saklayanlar var.
yorumu kendine saklayanlar var.
yorumu kendi ile sorgulayanlar var.
okuduklarını sindirmekte olanlar var.
"her sessizlik sadece sessizlik" değil bana kalırsa.
bir de benim gibi yorum yazmayan ve uzun okumaları seven var.
Öyleyse, yazmaya devam.
Temmuz 2013.

1 yorum:

  1. Merhaba Umur, keşke yazdıklarını bilinçsizce, ya da ana-baba, emmi-dayı ya da el ne der korkusuyla oruç tutanlar da okusalar diye düşündüm.
    Aslında peygamberin yaptığını yapmak işin en kolayı.
    Günah diyeceksin, haram diyeceksin işi bitireceksin.

    YanıtlaSil