HALK SAĞLIĞI
İÇİN… 007
(RAMAZAN ÖZEL)
Umur Gürsoy
“Öbür dinlerde görülmeyen bir özellik
var Hint dininde. Yetişkin insanla çocuğun dini birbirinden farklı. “Aydınla
sokaktaki adamın inançları aynı olabilir mi? Öteki dinlerin büyük hatası, bu
gerçeği anlayamamalarında” diyor Max Müller.” diye yazmış.
Halk
sağlıkçılarına güzel bir araştırma konusu daha: (İslami) Dinlerde
epidemiyolojik özellikler (yer, zaman, kişi).
Bilindiği
gibi Hicrî takvimin salt ay takvimi olması nedeniyle, bu takvimdeki ayların
mevsimlerle ilişkisi yoktur. Ramazan ayı, güneş takvimi olan miladî takvimde bütün diğer hicri aylar gibi her yıl mevsimler
arasında gezinir; belirli bir mevsimin ayı olmaz.
Yani Ramazan, kendi ömrümüzde de gözlemlediğimiz gibi miladi takvime göre
düzenlenen aylar içinde yaklaşık her 11,5 günde bir biraz daha başka aya ve
mevsime kayar. Ramazan ayı ve oruç dönemi böylece yaklaşık her 9 yılda bir
farklı mevsime kayar. Bu durumda Müslümanlar bu yıldan sonra en az 7 yıl daha uzun
ve sıcak yaz günlerinde (temmuz ve haziran) oruç tutulacaklardır.
Dinlerde
epidemiyolojik özellikler deyince iki yıldır üzerinde çalıştığım “Ramazan
Orucuna Sağlık Ekolojisi Yönünden Bakış” başlıklı henüz yayınlamadığım yazımdan
bir iki veri paylaşayım:
- Geçen yıl 20 Temmuz 2012’de başlayan Ramazan, bu
yıl 9 Temmuzda, 9 yıl sonra mart ayının başında; 18 yıl sonra da aralık ayının
başında başlayacaktır.
- 2012
yılında Türkiye’de oruç tutanlar yaz mevsimin ortasına ve 20 Temmuz 2012
tarihine karşılık gelen Ramazanın birinci günü 18 saat 10 dakika; 18 Ağustos
2012 tarihine gelen son günü de 16 saat 21 dakika yemeden içmeden (30 gün
süresince ortalama 17 saat 16 dakika) mutlak aç kaldılar. 9 Temmuz 2013 Salı
gününe rastlayan 2013 ramazanın ilk günü 18 saat 31 dakika mutlak aç kalan oruç
tutanlar; Ramazanın son günü (7 Ağustos 2013 tarihinde) ise 17 saat 24 dakika
aç kalacaklar.
- 2011
sayımlarına göre Türkiye kadın nüfusunun yaklaşık % 26,7’si (20 milyona yakını)
doğurgan çağdaki (15-49 yaş) yani her ay (her 28 günde) ortalama 5 gün süreyle
adet kanamalı olmaları nedeniyle oruç tutması dinen engellenmiş kadınlardan
oluşur. Yaptığımız hesaba göre her ramazan gününde ortalama en az 3,3 milyon
kadın adet görür ve bu nedenle oruç tutamaz durumdadır. Bu rakama yeterli ve
dengeli beslenmesi gereken 0-14 yaşındaki yaklaşık 19 milyon çocuğumuzu da
eklemeliyiz. Her 18 kişiden biri (4,2 milyon) şeker hastası; her iki kadından
ve çocuktan birisi (19,5 milyon) demir eksikliği kansızlığı, toplumda her beş
kişiden birisi (15,1 milyon) yüksek tansiyon hastasıdır. Her on kişiden birisi
(7,5 milyon) böbrek hastasıdır. Her 25 kişiden birisi (3,0 milyon) kalp
hastasıdır. Her beş kişiden birisi (15,1 milyon) ruh hastasıdır. 2006
verilerine göre yaşayan yaklaşık 400 bin kanser hastası sayısına her yıl
yaklaşık 150 bin kişi kanser hastası eklenmektedir.
- Başka
dinlerin veya Sünni mezhebi dışındaki mezheplerin üyesi oldukları için oruç
tutmaları gerekmeyen seçmen yaşına gelmiş yurttaş sayısı ise (çoğu Alevi olmak
üzere) 2-3 milyondur ki istatistiklere ve araştırmalara göre Türkiye
Alevilerinin çoğu Ramazan ayında Sünniler gibi oruç tutmamaktadırlar.
- Türkiye,
2011’de çoğu yaz aylarında (4,6 milyonu Ramazanın yaşandığı Temmuz ayında) gelen 30 milyon turisti konuk etmiştir. 2010
sayıları ile ülkemize en çok turist yollayan 15 ülkeye göre, gelen bu
turistlerin % 63.5’i Hıristiyan; % 9.7’si de Şii Müslümandırlar. Ramazan ayında
ülkemizin çeşitli yörelerinde bulunan yaklaşık 3,6 milyon Sünni ve Müslüman
olmayan turist bulunmaktadır.
- Toplarsak,
hastalar ve turistler dışında gayrimüslim, Alevi ve dini nedenlerle
(çocuklarımız ve adet görme dönemdeki kadınlarımız) oruçtan muaf olanların
toplamı en kaba ve iyimser hesaplarla en az 25 milyon kişidir. Yani hastalar ve
yaşlılar hariç nüfusumuzun yaklaşık % 34’ü oruç tutmamaktadır.
- Zira
uzun süre (Oruç tutanlarda olduğu gibi
ortalama 17 saatten fazla) aç ve susuz kalanlarda şeker düşmesi (hipoglisemi)
ve kan basıncı düşmesi (Hipotansiyon) ya da kan basıncı yükselmesi
(hipertansiyon) ve de sıcaklık hastalığına bağlı olarak çeşitli bedensel ve
fiziksel hastalıkların ve kazaların şiddeti bireyin kişisel, yer ve zamana
bağlı özelliklerine bağlı olarak artar; var olanlar şiddetlenir. Zira, çocuk
hastalıkları uzmanı hekim arkadaşım Adnan Yüce’nin yazdığı gibi: “Bir hastalık yüzde bir de; binde bir de
görülebilir. (Ama) Hasta için oran yüzde yüzdür, münferit değildir.”.
Asıl
önemli olan oruç tutan, çoğu erişkin, erkek ve çoğunluk olduğunu kanıta dayalı
olmadan ileri süren bir toplum kesiminin nüfus oranı en az % 34 olan bir
toplumun kesimine kendi dini ritüellerinden birisini toplumsal maliyeti
pahasına dayatması ve bu maliyeti maddi ve manevi olarak tüm ülkeye (her iki
kesime de) ödetmesidir.
Pekiyi,
halk sağlığı camiasına düşen nedir: Geçmiş yıllarda Ramazan aylarına denk gelen
aylar hesaplanabildiğine göre bu aylarda azalan ve artan hastalıkların (Trafik
kazaları, şeker komaları, hipertansif krizler, inmeler, kalp ve beyin krizleri
vb.) ve bunların sağlıktaki toplumsal maliyetinin araştırılması. Kronik hasta
olmalarına rağmen (sıcak aylarda) oruç tutarak iş durmasına, yavaşlamasına neden
olanların; oruç tuttukları için (Hekimin tutmaması yönündeki öğüdüne rağmen) yeti yitimli veya mâlül
hale gelenlerin sigorta ve sağlık etiği sorunları (Sigaraya bağlı sağlık sorunları ve
performans azalması nedenli toplumsal maliyetlerin sigara içmeyen toplumun da
verdiği sigorta primleriyle ödenmesinin doğruluğunun tartışılması, işverenlerin sigara içenleri işe almaması vb. gibi).
26. “Sevgili Arkadaşlarım, Hocalarım,
26 Nisan 2013'te Yeşil
Gazete'de kendi kendimle yaptığım özgörüşümüme (otoröportajıma) 6 adet yorum
yapılmış. Her okuyan yorum yapmaz elbette, ama yine de çok az kişinin okuduğu
anlaşılıyor ve bunun nedeninin de 'uzun yazmam' olduğunu ikili sohbetlerimizde
dile getiriyorsunuz. Yani kabahatli olan benim.
Yine de ‘okusanız iyi
olacak’ olduğunu düşündüğüm ve sizlere yönelik eleştirilerin bulunduğu bir yazı
idi. Önemli bulduğum bölümlerini yüksek müsaadelerinize sığınarak bir kaç gün
paylaşmak istiyorum.”
27 Mayıs’ta “Uzun okumaları sevmeyenler için Taşrada
Bir Ekolojist-1” konu başlığı ile gruplarıma yolladığım bu iletime nitelikli ve tek yanıt henüz şahsen tanışmadığım sahadaki
genç meslektaşım Nurhan
Meydan Acımış’tan geldi. Aynı tarihte HASUDER-Çevre google iletişim grubuna yollandığı cevabî iletisinde
Nurhan şöyle yazmış:
hayır Umur bey/abi, okuyanlar
var....
yorumu tanışmaya saklayanlar var.
yorumu kendine saklayanlar var.
yorumu kendi ile sorgulayanlar var.
okuduklarını sindirmekte olanlar var.
"her sessizlik sadece sessizlik" değil bana kalırsa.
bir de benim gibi yorum yazmayan ve uzun okumaları seven var.
yorumu tanışmaya saklayanlar var.
yorumu kendine saklayanlar var.
yorumu kendi ile sorgulayanlar var.
okuduklarını sindirmekte olanlar var.
"her sessizlik sadece sessizlik" değil bana kalırsa.
bir de benim gibi yorum yazmayan ve uzun okumaları seven var.
Öyleyse, yazmaya devam.
Temmuz 2013.
Merhaba Umur, keşke yazdıklarını bilinçsizce, ya da ana-baba, emmi-dayı ya da el ne der korkusuyla oruç tutanlar da okusalar diye düşündüm.
YanıtlaSilAslında peygamberin yaptığını yapmak işin en kolayı.
Günah diyeceksin, haram diyeceksin işi bitireceksin.