HALK SAĞLIĞI İÇİN… 006
Umur Gürsoy
69. yaşına
basan ağabey hocam Necati Dedeoğlu’na (d. 24.06.1945) nice sağlıklı yıllar.
23. (Halk sağlığı) Kitaplar(ın)a uygulanan sansür
biçimlerinden birisi de yayıncı, dağıtımcı ve satıcı tarafından oluşturulan
stok ve tükenen baskı takibinin ve dağıtımın hızlı olmaması nedeniyle oluşan
engellerdir. Yıllar önce Attilâ İlhan’a yazdığım “Sizi geç (40’ımdan sonra)
tanıdım mealinde özür; yazı ve kitapları için teşekkür mektubuma Cumhuriyet
Gazetesi’ndeki köşe yazısından yanıt vermişti. Attila İlhan özellikle diğer
şairlerce ve çoğu sol eğilimli olan yayıncılarca pek sevilmezdi. Halkın Attilâ İlhan’ın şiirlerine gösterdiği
ilgi 90’lardan ölümüne dek sürdürdüğü TRT-2 Televizyonundaki haftalık
sohbetlerinden sonra deneme ve romanları için de artmıştı. Yazısında: “Mealen:
1940’lardan 90’lara kadar bana gizli bir sansür uygulanmıştır. Ya kitaplarımın
baskısını az yaparlar, ya da az dağıtır veya talebe göre istek yapılmadığı için
kitaplarım rafa geç ve az miktarda çıkardı; bu nedenle beni geç tanımanız
normaldir” diye yazmıştı. Bu durum, tam anlamıyla örtüşmese de bana, 70’lerin
sonunda Hacettepe’nin ünlü biyokimya ve nükleer tıp hocası Laleli’nin büyük bir
laboratuvar Düzen’i kurduktan sonra Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde
testin satın alma ihalelerinin gecikmeli olarak yapıldığı için gebelik testi
dahil pek çok testin yapılamaması (dolayısıyla Özel laboratuvarlarla birlikte
Düzen’e yollandığı), söylentisini anımsattı, her nedense.
Gerçekten,
90’lı yıllarda, Adana merkezindeki Yolgeçen Kitapevi’nde (sanırım şimdi
kapanarak Kitapsan ismiyle birbirine komşu iki ayrı mağazaya yayılarak çok daha
büyük ve çağcıl hale gelen) Attilâ İlhan’ın kitaplarının durduğu raftan her ay
bir iki kitap satın alarak külliyatını tamamlamaya çalışırdım. Her ay
kitapevine tekrar gittiğimde rafta geçen ay gördüğüm onlarca Attilâ İlhan
kitabının tükendiğini, ancak yeni ay içinde rafa yerleştirilen Attilâ İlhan
kitaplarının geçtiğimiz ay rafta gördüklerimden başka isimdeki kitapları
olduğunu gözlerdim. İnternetin, elektronik yayıncılığın ve elektronik
barkotlama sisteminin henüz her yerde oluşmadığı ve oturmadığı yıllardı. Yolgeçen
büyük olasılıkla raf ve stok takibini binlerce kitap içinde günü gününe
yapamıyor ve yayıncıdan getirttiği kitaplar raftaki satışı yansıtmıyordu. Yani,
Attilâ İlhan’ın kitabı basılsa bile kitapçı rafına yeterince çıkamıyordu.
Günümüzde
Türkçede yayınlanan telif veya çeviri halk sağlığı kitaplarının en önemli
yayıncıları Türk Tabipleri Birliği, Hacettepe Halk Sağlığı Vakfı ve
üniversitelerimizdir. Bugün Halk sağlığı akademisyenleri ve öğrencileri
dışındaki değil halk sağlığı mesleklerindekilerin; halk sağlığının bir konusu
ile ilgilenen bir meslek sahibinin, araştırmacının, öğrenci veya
gazetecinin ya da sade yurttaşın dahi güncel ve yeni ya da genel kitaplık veya
üniversite kütüphanelerinde (doğru) rafa çık(a)mamış halk sağlığı kitaplarından
haberdar olması ve onlara ulaşması (çok) zordur. Listelesek, hiçbirini
önemli kitapçıların rafında göremediğiniz gibi elektronik olarak da getirtemez
veya göremezsiniz. Kitabın baskısının olup olmadığı ve varsa getirtmek için
nasıl bir yol izleneceği, paranın hangi banka hesabına yatırılacağını vb.
öğrenmek için özel telefon görüşmeleri ya da yazışmalar yapmanız gerekir. Çok
azı elektronik olarak açık kitap ve tam metin olarak elektronik olarak
ulaşılabilirdir.
Üniversitedeki
akademik (?) yaşamımda (1999-2005) yayın yapacak halk sağlığı dergilerinin
hangileri olduğunu sorduğumda Dedeoğlu'nun önerdiği ve Sağlık ve Sosyal
Yardım Vakfı'nın çıkarttığı Sağlık ve Toplum Dergisi'ne yazışarak abone
olmayı bir türlü başaramamış ve tabii ki yazımı da ‘Kendisi
muhtac-ı himmet’ bu dedeye yollamaktan vaz geçmiştim. Şimdi elektronik ortamda bu dergiye ulaşmak daha kolay (http://www.ssyv.org.tr).
Türk
Tabipleri Birliği’ne web sayfalarındaki elektronik açık kitap formatında
indirilemeyen yayınlarını satın almak isteyenler için gereken bilgi
eksiklikleri ile ilgili geçtiğimiz yıl yolladığım eleştiri, öneri ve öğütlerim
henüz yerine getirilmedi. Halen TTB’den getirtmek istediğiniz kitabın
baskısının olup olmadığını, ödeme ve gönderme koşullarını vb. TTB Merkez
Konseyi sekreterlerine telefonla veya e-posta ile sorup öğrenmek zorundasınız (http://www.ttb.org.tr/index.php/Yayin/yayinlar-80.html).
Kitap
aracılığıyla halk sağlığına uygulanan birkaç sansür çeşidi daha var. Onları
önümüzdeki Halk Sağlığı İçin’lerde bir bitirelim sonra da Türkiye’de
YÖK’leştikçe YÖK’leşen bilimin yönetimi aracılığıyla halk sağlığına (anabilim
dalları ve halk sağlığına diğer anabilim dallarına tanınan kadro bolluğunun
tanınmaması vb.) uygulanan sansür ve engellemeleri bir başka Halk Sağlığı İçin
yazısında daha derli toplu değineceğim.
24. Gezi Parkı olayları 2013’ün Haziran ayına ve Türkiye
gündemine büyük, kalıcı ve etkili bir damga vurdu. Etkileri her siyasi partide,
kurumda ve yazarda hissedildi; edilmeye devam edecek. Şimdiden kendi
edebiyatını, müziğini, sanatını, mizahını vb. oluşturdu.
Gezi Parkı
ve ona bağlı Taksim Direnişi'nin ulusal bilim topluluğumuzda, üniversitelerde ve
tabii ki halk sağlığı camiamızda da etkileri olmalıdır. Bilmem Gezi Parkı ve
Taksim Direnişi bilim topluluğumuz ve özelde halk sağlıkçılarımızın gündemine
nasıl girdi(mi)?
Üniversitede
çalıştığım yıllarda (1999-2005) tıp dışı bir disiplinden ya da tıp dışı bir
kitaptan okuduğum ‘bir yere ait olma-yabancılaşma’ ile ilgili anketi bizim anabilim dalına
uyarlamayı düşünmüş, notlar almıştım. Notlarımı ve o anketi şimdi bulamıyorum.
Bölümdeki 5-6 araştırma görevlimize “Kendinizi anabilim dalına ait hissediyor
musunuz?” diye sorduğumu ve hepsinin de “Hayır” dediğini anımsıyorum. Bölüm
başkanı Dedeoğlu’nu çıkarınca ben dâhil diğer beş öğretim elemanından (bir
prof, iki yard. doç ve iki öğr. gör.) dürüst yanıt alamayacağımı bildiğim ikisi
hariç (onları zaten halk sağlıkçısı kabul etmiyordum), kalan üç öğretim elemanından
ikisi (biri ben) de kendini bölüme ait hissetmiyordu. Diğerine bu soruyu sorma
fırsatı bulamamıştım, ama sanırım o bu konuyu henüz hiç düşünmemişti.
Üniversitede iken ait olduğum öğretim görevlileri ile ilgili (Anabilim dalı
akademik kurulu hariç) hiçbir karar ve danışma (Fakülte kurulu, Üniversite
senatosu vb) aşamasında temsil edilmiyordu(m)k. 12 Eylül yasaklı döneminin
anayasaya aykırılığı varsayılamaz YÖK Yasası’ndan sonra unvanları araştırma
görevlisi olan asistanlarımız da.
Bilim
topluluğumuz, halk sağlığının akademik gezi parkının koşu yollarında (kariyer)
nereye koşacaklarını şaşırmış genç akademisyen ve araştırma görevlilerimize;
kendilerine, doğaya ve de yaptıkları iş ola(cak ola)n halk sağlığı(bilimi)na ne
kadar yabancılaştıklarını ve yabancılaşmaya karşı onların (gençlerin) ve sizlerin (akademisyen ve halk sağlığı topluluğumuzun) (HASUDER) çözüm önerilerini böyle bir
anketle öğrenerek başlamaya ne der?
Al sana bir (y)ayın kok(n)usu :))
Al sana bir (y)ayın kok(n)usu :))
Haziran 2013
(Bu yazı gecikmeli olarak 12.07.2013’de yayına verilmiştir)
Sevgili Umur,insanların beklediği kıvılcım çok daha farklı olsa da "Gezi Parkı Direnişçileri"nin çaktığı kıvılcım barışçılığı (kavgacı olmayan) ile herkesi şaşırttı. Bu şaşkınlık, egemenlerin yandaşlarını da öyle bir şaşırttı ki, ellerine sopayı, palayı alıp göstericilere saldırmaları yaklaşık bir ay gecikmeli başladı. Aynı şaşkınlık "Halk Sağlıkçılarda" da yaşanıyordur. Muhalefet partileri de gelişmelere ayak uyduramadılar. Böyle bir beklentileri yoktu. Çabuk uyum sağlayacak yeterliliklerinin olmadığı da görüldü. Anlayacağın gençler, rahmetli Bülent Ecevit'in bir zamanlar "Bu parlemento, halkın on yıl gerisindedir" dediği gibi, mevcut siyasetçiler de gençlerin yirmi yıl gerisinde kalmış durumdalar. Bu durumda senin muhatap almaya çalıştıkların ayılıncaya dek, durumlar yeniden değişecek, taşlar yerinden bir daha oynayacaktır.
YanıtlaSil