Şefik Sınığ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şefik Sınığ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2019 Cuma

HALK SAĞLIĞI İÇİN… 016

EMEKLİLİK
“66. Yaşım merhaba”          
7 aralıkta 2019’da 100 yaşına basan, 17 Mart 1978’de yitirdiğimiz ozan Ceyhun Atuf Kansu anısına.
Umur Gürsoy
73.              Bir ay sonra (Nisan)  “Üstüme yazmak yokluğunun kanadı”nın değmesinin üzerinden tam beş yıl geçmiş olacak. Bu son beş yılda hiç yazı yazmadım mı? Yazdım. Yazdıklarım “Halk sağlığı için” değil mi idi? Neredeyse tamamı “Halk Sağlığı İçin”di, ama bunların hepsi de ‘Hakemli’ idi. Hakemli olmak, benim için özgür yazılamayan yazı demek. Benim için yazıya müdahale etme yetki ve hakkı editöre, ya da bilimsel bir yayın kuruluna devredilmiş yazılar “Hakemli Yazı” sınıfına giriyor. İşte bu nedenle son beş yılda kendim ve “halk sağlığı için hakemSİZ” yazı yazmamıştım. Bu yazımla perhizi bozuyor ve tekrar kaldığım yerden ve biçemde devam ediyorum.
74.              Bazen, görece erken ölen birisinin ardından tanıyanları, hayretle, “Hiçbir şeyi yoktu!” derler. Bazı şeylerin ilki yoktur, daha önce başa gelmez. Ben de bu yaşıma kadar, yaş haddinden (sınırından) hiç emekli olmamıştım; yaş günüm 21 Ocakta oldum.
Kendime bir pay çıkarmasam da tahmin ederim ki mutemetlerim ve şimdi Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Emeklilik İşler Genel Müdürlüğü içinde bir birim haline gelen Emekli Sandığına bağlı ilgili memurların da başına gelmemiştir. Zira daha önce kamuda çalışıp da, girişi itibariyle Devlet Memuru (bize, yani sözleşmesiz memurlara 4-C diyorlarmış) olan,  fakat Sağlık Bakanlığının küçük bir taşra il örgütünde çalışan (halk sağlığı uzmanları açısından diğer uzman hekimlik alanlarına göre farklı döner sermaye ek ödeme vb. çarpanlarının olduğu ve emeklilik kesintilerinin yapıldığı) ve yaş haddinden emekli olan ilk (veya örneği az görülmemiş) halk sağlığı uzmanı olsam gerek.
39 yıl 4 ay çalışma karşılığı emekli ikramiyem, 178 bin 405 TL olarak; emekli oluşumun tam 30. gününde verdiğim banka hesabına yattı. Doğrusu bu miktarı beklemiyordum. Sanırım yaklaşık son on yıldan beri emekli kesintisine uğratılan döner sermaye sabit ödemesi birikimi bu farkı yarattı. Zira, internet hesaplama motorlarında bu rakam 147 bin civarında çıkıyordu. Yattığı gün itibarıyla ikramiyemin döviz ve altın karşılığı: Merkez Bankası efektif satış değeri üzerinden yaklaşık 33.318 ABD doları, 29.288 EURO ve 819 gram altına karşılık geliyor. Bozdur bozdur harca derler ya: Zaten bozuk; bozdurmama gerek yok ve harcamıyorum, zira borçlarımı kapatmam ve gelecekte maddi sıkıntılarım olabileceğini unutmamam gerek.
İşin en ilginci, emekli oluşumun üzerinden 46 gün geçmesine rağmen emekli maaşım yatmadığı için, maaşımın kaç lira olacağı ve ne zaman yatacağı hakkında en ufak bilgim yok. Olsa bile bu yatan paraların doğru hesaplanıp hesaplanmadığını sağlayacak sivil bir düzenek ve karşılaştırmalı bir eleştirel ya da kurumsal bilgi üreten kurum (sendika veya Tabipler Birliği) yok.
Annem, 82 yaşında mezarda emekli olmuştu. Babam ise 27 yıl çalışıp 52 yaşında emekli olduktan sonra 45 yıl daha (son birkaç yılındaki görme ve işitme yitimlerini saymazsak) sağlıklı bir ömür sürdürmüş; 97 yaşında ölmüştü.
75.              Yazmaya ve yazın ile ilgilenmeye başladıktan sonra dünyadan ve ülkemizden hekim edebiyatçılar ve yazarlar ilgimi çekiyor.
Bizim kuşak, onu, daha çok Öğretmenler Günlerinde ve 14 Martlarda hatırlardı. Biz unutsak bile devlet radyo ve televizyonlarında illa bir kanal bu önemli günlerde onu hatırlar ve onun muhteşem “Kızamuk Ağıtı” ve “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirleri okunurdu. O yıllarda biz ve TRT’nin program yapımcıları, memleket meseleleri ve yoksul köy çocukları ile daha ilgili idik. O yıllarda kızamık ve öğretmen köylerde çalışırdı, ama köy hekimleri ilk kez 1961 yılında yürürlüğe giren “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun”la köylere uğramaya ya da az da olsa çalışmaya (köyde yaşayarak) başladı. Aile hekimliği uygulaması bütün yurdun köylerine aile hekimi atadı ama, onların çoğu gece ya da 7/24 diyorlar; haftanın bütün günleri günün 24 saatini köyde yaşamıyor; çalışma saati bitiminde son model arabaları ve nitelikli karayolları ile il veya ilçe merkezine dönüyorlar.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
 
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
 
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
 
Ceyhun Atuf Kansu

Bizler, çocuk hastalıkları stajımızı yazın yaparsak çoklukla ishale bağlı dehidratasyon; kış aylarında yaparsak da kızamık hastalığının fiziksel döküntülerini ve Koplik lekelerini görerek, öğrenerek mezun olurduk. Çalışma hayatına atıldığım ve sağlık ocağı hekimliği de yaptığım 1979 ve 80’li yıllarda da her ikisini de bolca gördüm ve tedavi ettim.
Ceyhun Atuf Kansu, işte o hekimlerin sayıca az olduğu ve köylere gidemedikleri, köyde çalışan ve yaşayan hekimin olmadığı (Hoş; o yıllarda bütün doğu il ve ilçeleri köy koşullarını yaşardı; ya!) yıllarda okudu. 1944’de İstanbul Tıp Fakültesini, ardından çocuk hastalıkları uzmanlık eğitimini bitirdi ve kendi isteği ile taşraya, Turhal’a gitti, köyleri ve kızamıktan ölen bebek mezarlarını bize göre daha çok gördü. Ve kendi “yolunu gözleyen” bir “yürek infarktı” nedeniyle 17 Mart 1978’de 58 yaşında yaşamını kaybetti. Tanışmadım, ama kütüphanemde Bütün Şiirleri-I, Bağımsızlık Gülü ve Devrimcinin Takvimi kitapları var. Toprağı bol olsun.
Kansu, bana bir şey hatırlattı. TTB'nin artık iki yılda bir verdiği Nusret Fişek Ödülleri içerisinde "sanat" konulu bir ödül bölümü açılamaz mı? Hekim ya da değil; hekimlik sanatı mesleğini (tıp) ilgilendiren, konu edinen hekim ya da hekim dışı sanatçıların eserlerine ve kendilerine böylece bir özendirme ve teşekkür oluşur.
KIZAMUK AĞIDI
 
Ben, gamlı, donuk kış güneşi,
Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.
Köyleri, yolları, dağı taşı
Isıtıyor, avutuyordum.
 
Bir köy gördüm tâ uzaktan,
Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,
Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,
Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,
 
Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,
Çocukları kızamuk döküyor,
Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.
 
Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.
 
Ali'lerin kızı Emine'yi gördüm,
Öldü... Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,
İkindiye doğru, evlerine vardım,
Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.
 
Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,
Ah, güllü Gülizar öldü,
Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,
Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.
 
Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,
Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,
Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,
Nasıl dönecektim aynı köye?
 
İniyor ve karaltında örtüyordum,
Bu çocukları, bu habersiz çocukları,
Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.
Bir şey demek için açılmıştı dudakları.
 
Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden
Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,
Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,
Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.
 
O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,
Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?
Ben perişan, utanmış...bu köyün üstünde,
Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?
 
Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,
Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,
Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,
Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.
 
Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın
Bütün suçlarını kalbimde taşırım,
Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.
 
Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye
Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,
Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,
Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.
 
İkindiye doğru bırakıp kendimi
Bu küçük mezarların üstüne.
Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,
Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.
Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,
Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne
 
Ceyhun Atuf Kansu
 
Şiirler, https://www.siir.gen.tr/siir/c/ceyhun_atuf_kansu/index.html adresinden kopyalanmıştır.
 
76.              Son romantik besteci olarak nitelenen Sergei Vasilievich Rachmaninoff (Rahmaninov) 28 Mart 1943 tarihinde ölmüştür. 1 Nisan 1873’de Rusya’da doğan Tatar asıllı Rahmaninov, 1897'de bestelediği ilk senfonisinin ilk çalınmasındaki (prömiyer) başarısızlığı yüzünden depresyona girerek beste yapamaz hale gelmişti. Rahmaninov’u bizim açımızdan ilginç kılan, çok beğenilen İkinci Piyano Konçertosunu, üç yıl sonra 1900’da, kendini hipnozla iyileştiren Dr. Nikolai Dahl’a ithaf etmesidir.
Bu ülkenin bestecileri, edebiyatçıları eserlerinde Kansu’ya böyle bir ithaf yapmışlar mıdır? Teşekkürün, ödülün böylesini hangi halk sağlıkçımız görmüştür; bilen var mı?
77.              Bugün Dünya Kadınlar Günü mü, Dünya Kadın Emekçiler Günü mü? Konuya tarihçesinden bakarsak; başlangıcında Amerikan Sosyalist Partisi ve Rusya’daki kadın işçi protestoları yatması bu günün, İşçi, başka bir deyişle emekçi kadınlar günü olmasını doğruluyor. (bkz. https://seyler.eksisozluk.com/8-mart-dunya-emekci-kadinlar-gunu-nasil-ortaya-cikti).
Yaşlı ve çocukları çıkarırsak, kadın olup da yaşamının bir veya annem gibi bütün döneminde az veya çok, emekçi olmayan çok az kadın olduğuna göre; daha kapsayıcı ve bir ekolojik dil kullanırsak, Ekşi Sözlükteki maddenin yazarı ludvigboltzmann’ın dediği gibi "emekçi veya değil", kadınlar gününüz kutlu olsun insankızları.
8.3.2019