12 Temmuz 2013 Cuma

HALK SAĞLIĞI İÇİN… 006


HALK SAĞLIĞI İÇİN… 006

Umur Gürsoy

69. yaşına basan ağabey hocam Necati Dedeoğlu’na (d. 24.06.1945) nice sağlıklı yıllar.

23. (Halk sağlığı) Kitaplar(ın)a uygulanan sansür biçimlerinden birisi de yayıncı, dağıtımcı ve satıcı tarafından oluşturulan stok ve tükenen baskı takibinin ve dağıtımın hızlı olmaması nedeniyle oluşan engellerdir. Yıllar önce Attilâ İlhan’a yazdığım “Sizi geç (40’ımdan sonra) tanıdım mealinde özür; yazı ve kitapları için teşekkür mektubuma Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazısından yanıt vermişti. Attila İlhan özellikle diğer şairlerce ve çoğu sol eğilimli olan yayıncılarca pek sevilmezdi.  Halkın Attilâ İlhan’ın şiirlerine gösterdiği ilgi 90’lardan ölümüne dek sürdürdüğü TRT-2 Televizyonundaki haftalık sohbetlerinden sonra deneme ve romanları için de artmıştı. Yazısında: “Mealen: 1940’lardan 90’lara kadar bana gizli bir sansür uygulanmıştır. Ya kitaplarımın baskısını az yaparlar, ya da az dağıtır veya talebe göre istek yapılmadığı için kitaplarım rafa geç ve az miktarda çıkardı; bu nedenle beni geç tanımanız normaldir” diye yazmıştı. Bu durum, tam anlamıyla örtüşmese de bana, 70’lerin sonunda Hacettepe’nin ünlü biyokimya ve nükleer tıp hocası Laleli’nin büyük bir laboratuvar Düzen’i kurduktan sonra Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde testin satın alma ihalelerinin gecikmeli olarak yapıldığı için gebelik testi dahil pek çok testin yapılamaması (dolayısıyla Özel laboratuvarlarla birlikte Düzen’e yollandığı), söylentisini anımsattı, her nedense.

Gerçekten, 90’lı yıllarda, Adana merkezindeki Yolgeçen Kitapevi’nde (sanırım şimdi kapanarak Kitapsan ismiyle birbirine komşu iki ayrı mağazaya yayılarak çok daha büyük ve çağcıl hale gelen) Attilâ İlhan’ın kitaplarının durduğu raftan her ay bir iki kitap satın alarak külliyatını tamamlamaya çalışırdım. Her ay kitapevine tekrar gittiğimde rafta geçen ay gördüğüm onlarca Attilâ İlhan kitabının tükendiğini, ancak yeni ay içinde rafa yerleştirilen Attilâ İlhan kitaplarının geçtiğimiz ay rafta gördüklerimden başka isimdeki kitapları olduğunu gözlerdim. İnternetin, elektronik yayıncılığın ve elektronik barkotlama sisteminin henüz her yerde oluşmadığı ve oturmadığı yıllardı. Yolgeçen büyük olasılıkla raf ve stok takibini binlerce kitap içinde günü gününe yapamıyor ve yayıncıdan getirttiği kitaplar raftaki satışı yansıtmıyordu. Yani, Attilâ İlhan’ın kitabı basılsa bile kitapçı rafına yeterince çıkamıyordu.

Günümüzde Türkçede yayınlanan telif veya çeviri halk sağlığı kitaplarının en önemli yayıncıları Türk Tabipleri Birliği, Hacettepe Halk Sağlığı Vakfı ve üniversitelerimizdir. Bugün Halk sağlığı akademisyenleri ve öğrencileri dışındaki değil halk sağlığı mesleklerindekilerin; halk sağlığının bir konusu ile ilgilenen bir meslek sahibinin, araştırmacının, öğrenci veya gazetecinin ya da sade yurttaşın dahi güncel ve yeni ya da genel kitaplık veya üniversite kütüphanelerinde (doğru) rafa çık(a)mamış halk sağlığı kitaplarından haberdar olması ve onlara ulaşması (çok) zordur. Listelesek, hiçbirini önemli kitapçıların rafında göremediğiniz gibi elektronik olarak da getirtemez veya göremezsiniz. Kitabın baskısının olup olmadığı ve varsa getirtmek için nasıl bir yol izleneceği, paranın hangi banka hesabına yatırılacağını vb. öğrenmek için özel telefon görüşmeleri ya da yazışmalar yapmanız gerekir. Çok azı elektronik olarak açık kitap ve tam metin olarak elektronik olarak ulaşılabilirdir.

Üniversitedeki akademik (?) yaşamımda (1999-2005) yayın yapacak halk sağlığı dergilerinin hangileri olduğunu sorduğumda Dedeoğlu'nun önerdiği ve Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı'nın çıkarttığı Sağlık ve Toplum Dergisi'ne yazışarak abone olmayı bir türlü başaramamış ve tabii ki yazımı da ‘Kendisi muhtac-ı himmet’ bu dedeye yollamaktan vaz geçmiştim. Şimdi elektronik ortamda bu dergiye ulaşmak daha kolay (http://www.ssyv.org.tr).

Türk Tabipleri Birliği’ne web sayfalarındaki elektronik açık kitap formatında indirilemeyen yayınlarını satın almak isteyenler için gereken bilgi eksiklikleri ile ilgili geçtiğimiz yıl yolladığım eleştiri, öneri ve öğütlerim henüz yerine getirilmedi. Halen TTB’den getirtmek istediğiniz kitabın baskısının olup olmadığını, ödeme ve gönderme koşullarını vb. TTB Merkez Konseyi sekreterlerine telefonla veya e-posta ile sorup öğrenmek zorundasınız (http://www.ttb.org.tr/index.php/Yayin/yayinlar-80.html). 

Kitap aracılığıyla halk sağlığına uygulanan birkaç sansür çeşidi daha var. Onları önümüzdeki Halk Sağlığı İçin’lerde bir bitirelim sonra da Türkiye’de YÖK’leştikçe YÖK’leşen bilimin yönetimi aracılığıyla halk sağlığına (anabilim dalları ve halk sağlığına diğer anabilim dallarına tanınan kadro bolluğunun tanınmaması vb.) uygulanan sansür ve engellemeleri bir başka Halk Sağlığı İçin yazısında daha derli toplu değineceğim.

24. Gezi Parkı olayları 2013’ün Haziran ayına ve Türkiye gündemine büyük, kalıcı ve etkili bir damga vurdu. Etkileri her siyasi partide, kurumda ve yazarda hissedildi; edilmeye devam edecek. Şimdiden kendi edebiyatını, müziğini, sanatını, mizahını vb. oluşturdu.

Gezi Parkı ve ona bağlı Taksim Direnişi'nin ulusal bilim topluluğumuzda, üniversitelerde ve tabii ki halk sağlığı camiamızda da etkileri olmalıdır. Bilmem Gezi Parkı ve Taksim Direnişi bilim topluluğumuz ve özelde halk sağlıkçılarımızın gündemine nasıl girdi(mi)?

Üniversitede çalıştığım yıllarda (1999-2005) tıp dışı bir disiplinden ya da tıp dışı bir kitaptan okuduğum ‘bir yere ait olma-yabancılaşma’ ile ilgili anketi bizim anabilim dalına uyarlamayı düşünmüş, notlar almıştım. Notlarımı ve o anketi şimdi bulamıyorum. Bölümdeki 5-6 araştırma görevlimize “Kendinizi anabilim dalına ait hissediyor musunuz?” diye sorduğumu ve hepsinin de “Hayır” dediğini anımsıyorum. Bölüm başkanı Dedeoğlu’nu çıkarınca ben dâhil diğer beş öğretim elemanından (bir prof, iki yard. doç ve iki öğr. gör.) dürüst yanıt alamayacağımı bildiğim ikisi hariç (onları zaten halk sağlıkçısı kabul etmiyordum), kalan üç öğretim elemanından ikisi (biri ben) de kendini bölüme ait hissetmiyordu. Diğerine bu soruyu sorma fırsatı bulamamıştım, ama sanırım o bu konuyu henüz hiç düşünmemişti. Üniversitede iken ait olduğum öğretim görevlileri ile ilgili (Anabilim dalı akademik kurulu hariç) hiçbir karar ve danışma (Fakülte kurulu, Üniversite senatosu vb) aşamasında temsil edilmiyordu(m)k. 12 Eylül yasaklı döneminin anayasaya aykırılığı varsayılamaz YÖK Yasası’ndan sonra unvanları araştırma görevlisi olan asistanlarımız da.

Bilim topluluğumuz, halk sağlığının akademik gezi parkının koşu yollarında (kariyer) nereye koşacaklarını şaşırmış genç akademisyen ve araştırma görevlilerimize; kendilerine, doğaya ve de yaptıkları iş ola(cak ola)n halk sağlığı(bilimi)na ne kadar yabancılaştıklarını ve yabancılaşmaya karşı onların (gençlerin) ve sizlerin (akademisyen ve halk sağlığı topluluğumuzun) (HASUDER) çözüm önerilerini böyle bir anketle öğrenerek başlamaya ne der?

Al sana bir (y)ayın kok(n)usu :))

Haziran 2013 (Bu yazı gecikmeli olarak 12.07.2013’de yayına verilmiştir)

1 yorum:

  1. Sevgili Umur,insanların beklediği kıvılcım çok daha farklı olsa da "Gezi Parkı Direnişçileri"nin çaktığı kıvılcım barışçılığı (kavgacı olmayan) ile herkesi şaşırttı. Bu şaşkınlık, egemenlerin yandaşlarını da öyle bir şaşırttı ki, ellerine sopayı, palayı alıp göstericilere saldırmaları yaklaşık bir ay gecikmeli başladı. Aynı şaşkınlık "Halk Sağlıkçılarda" da yaşanıyordur. Muhalefet partileri de gelişmelere ayak uyduramadılar. Böyle bir beklentileri yoktu. Çabuk uyum sağlayacak yeterliliklerinin olmadığı da görüldü. Anlayacağın gençler, rahmetli Bülent Ecevit'in bir zamanlar "Bu parlemento, halkın on yıl gerisindedir" dediği gibi, mevcut siyasetçiler de gençlerin yirmi yıl gerisinde kalmış durumdalar. Bu durumda senin muhatap almaya çalıştıkların ayılıncaya dek, durumlar yeniden değişecek, taşlar yerinden bir daha oynayacaktır.

    YanıtlaSil