1 Mayıs 2015 Cuma

BARDAK VE DAMLA
Rasathanesi Başına Yıkılmış Bir Toplumda Halk Sağlığı Bilimi
Dr. Umur Gürsoy
Benim gibi, Türkiye’de yaşayan bir halk sağlığı bilim yazarı için yazı konusu bulmak zor değildir, ama ekmeğini yazarak kazanmayan birisi olunca iş farklılaşır. Bir gün bu durumu nasıl anlatırım bilmiyorum, ama eğer hakkıyla ve doğru yerde görev verilse bile ülkemizde bir halk sağlığı uzmanı başına düşün hizmet (sorun) miktarı batılı ülkelere göre 3-4 katı fazladır. Ben halen eylemli bir bilim insanı değilim; yani üniversite benzeri bir bilimsel kuruluşta değil Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatında çalışıyorum. Hizmet tanımı çok iyi yapılmamış işimde ‘ne iş olursa yaparım’ diyen işsiz gibi ne buyrulursa onu yapıyorum, ama bana ne iş yapmam gerektiğini bir pratisyen hekim (il sağlık müdürü) ve bir çevre sağlığı teknisyeni (şube müdürüm) söylüyor. Bense Takiyüddin gibi, hareket halindeki arabadan daha hızlı gidip arabanın altında kalmamaya çalışıyorum.
Bu ay ne yazsam diye hazırlanırken, 24 Nisan 2014 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki Dergisi’ndeki yeni okuduğum M. Sadık Aslankara; Özlem Tokman’ın “Rasathanede Bir Gece” isimli resimli çocuk-genç romanından söz eden yazısında “Bizim gibi rasathanesi tepesine yıkılmış bir toplumda çağının önünde yaşamış, insanı kıvandıran bir bilimcinin önemi, değeri daha nasıl anlatılabilir çocuk genç okura?” cümlesini gördüm. Hatırlatırsam; Osmanlı sarayına müneccim başı olarak atanan Osmanlı bilgini gökbilimci, mühendis, matematikçi (Hezârfen) Takiyüddin bin Maruf’un, Uluğ Bey’in Semerkant’daki artık eskiyen gözlem ve hesaplarının  düzeltmek için 1575 yılında  İstanbul'da Tophane sırtlarında kurduğu gözlemevi (rasathane) 1580 yılında, salgın hastalık ve yaşanan İstanbul depremi nedeniyle “uğursuzluk getirdiği” iddialarıyla toplumda oluşan muhalefet sonucu, Şeyhülislam Kadızade'nin fetvası ve padişah III. Murat'ın emriyle rasathane denizden topa tutularak yıkılmıştı.[1] Böylece pek çok bilim tarihçisi tarafından Andreas Vesaluis’in 1543 yılında İnsan Bedeni Üzerine Çalışmalar  eserinin ve Kopernik’in Dünya’nın Güneş’in etrafında dönmesi ile ilgili Göksel Kürelerin Devinimleri  Üzerine eserinin yayınlamasıyla başladığı kabul edilen bilimsel devrimden koptuk.  Türkiye Cumhuriyet’in çağı yakalama çabalarına rağmen 12 Eylül Darbesi bu kopuşa yeni bir tüy dikti.
Halk sağlığı bilim açısından modern bilimi yakalama girişimimizin miladı, 27 Mayıs İhtilali sonrası oluşan özgürlük ortamının da etkisiyle 1960; öncüsü Nusret Fişek’tir. 12 Eylül’den sonra odasına kapanan ve bir müneccim gibi halk sağlığı bilimi ve hizmetlerinin iyileşmesi yönünden “uzunca bir dönem ufukta ‘kara’nın görünmeyeceğini” söyleyen de Fişek oldu.
Bugünlerde yayınlanan ve özlediğim bir halk sağlığı araştırması ülkemizdeki halk sağlığı (HS) biliminde ‘kara’nın Türkiye’ye ne kadar uzak olduğunu sayısal olarak ortaya koyuyor. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin (HASUDER) Türk Halk Sağlığı Dergisi (Turkish Journal of Public Health (Turk J Public Health) isimli uluslararası bilim dergisinin Yıl:2015, Cilt: 13, 1. Sayısında yayınlanan Prof. Dr. Bülent Kılıç ve arkadaşlarının Türkiye’de Halk Sağlığı Uzmanları İçin İnsangücü Planlaması  (2013-2023)”isimli araştırmasına göre 2013 yılında Türkiye’nin HS uzmanı gereksinimi 2014 kişi olmasına rağmen 520 (olması gereken sayının yaklaşık dörtte biri) HS uzmanı vardı ve bunların %51’i Sağlık Bakanlığı(SB)’nda, %47’si üniversitelerin akademik kadrolarında çalışmakta idiler. Araştırmanın ilginç verilerinden bazıları şöyle:
- 2013 yılı için, nüfusa göre yapılan hesaplamada 1130, kurumlara göre yapılan hesaplamalarda ise buna ek olarak 884 HS uzmanı daha gerekmektedir.
- 2013 Haziran ayı verileriyle Türkiye’de var olan 86 tıp fakültesinin sadece 57’sinde HS anabilim dalı vardır.
- 80 tıp fakültesinin 13’ünde HS anabilim dalı kurulmamış, 10 tanesinde ise anabilim dalı var ancak hiç öğretim üyesi yoktur.
- 2013 yılı sonunda sonlanan araştırmanın anketine tıp fakültelerinde var olan 57 HS anabilim dalından sadece 48’i (%84) yanıt vermiş; dokuzu (% 16) vermemiştir.
- HS anabilim dallarının yaklaşık üçte birinde profesör ve doçent, yarısında yardımcı doçent, %90’ın da ise öğretim görevlisi yoktur.
- YÖK verilerine göre Tıpta Uzmanlık Sınavını (TUS) kazanıp HS uzmanlığı eğitimine hak kazananlardan göreve başlamayanların veya yarıda bırakanların oranı 2010 yılında % 57’den 2013’te %35’e gerilemiştir. Yani halen TUS kazanan 10 HS asistanının yaklaşık 3,5’ğu eğitimini yarıda bırakmaktadır.
-Açılması planlanan yeni 20 tıp fakültesi için beşer öğretim üyesinden 100 uzman ve %1’lik emeklilik ve vefat gereksiniminden ötürü 24 uzman daha eklendiğinde Türkiye’nin 2023 yılı toplam HS uzmanı gereksinimi 2365’dir.
- TUS kontenjanları yıllık 200 dolayında gerçekleşmeye devam ederse 2023 yılında beklenen HS uzman sayısı 2000 dolayında olacaktır. Bu durumda 10 yıl sonra bile Türkiye’de en az 400 dolayında HS uzmanı eksiği olacaktır.
SB, Akkuyu Nükleer santralının Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Format Belirleme, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonuna neden çevre mühendislerini temsilci olarak yollamak zorunda kalıyor ve üniversiteler nükleer ve fosil yakıtlı termik santralların, çimento fabrikalarının ÇED raporlarına görüş verecek nitelikli halk sağlığı uzmanı neden bulamıyorlar anlıyor musunuz?
Sonuç, bardak hızla doluyor.

Not: Mayıs 2015 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.



[1] Hezârfen: Polimat, pek çok farklı disiplinde engin bilgiye sahip olan kişi. Özellikle antik dönemin bilim insanlarının çoğu, günümüz standartlarında hezârfen kabul edilir. (Bilgilerin kaynağı: Wikipedia)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder