Yayın Bilgisi: Gürsoy U. Dahiyane aptallık: Nükleer santrallar termik santralların
seçeneği mi? Hekimce Bakış. Bursa Tabip Odası Bülteni. Aralık 2014:87;20-4.
DAHİYANE APTALLIK:
NÜKLEER SANTRALLER TERMİK SANTRALLERİN
SEÇENEĞİ Mİ?
Sayısız mit
bize entelektüellerin ancak daha dün ve büyük mücadele vererek nihayet
anladıkları bir şeyi anlatır: Doğduğu ortamdan koparılmış bilgi yıkıcı
eğilimler taşır ve doğanın seyri bedelsiz değiştirilemez.1
Paul Feyerabend
Nükleer
santrallardan size ne?
Erişkinsiniz, hekimliği kendinize meslek seçmişsiniz. Çoğunuz
uzmansınız ve tedavi hekimisiniz. Tedavi etmeniz gereken, kapınızda bekleyen
pek çok hasta ve pek çok yorucu işlem, bir o kadar da sorunlarınız ve de
hayalleriniz var. Okumanız gereken çok da mesleki metin. Nükleer santrallardan
size ne? Neden okumalısınız bu yazıyı; size ne faydası var?
Büyük oğlum 28 Eylül 1986’da ve miyadında Ankara’da doğdu. Annesinin
karnında tam da üç aylık iken 4 Mayıs 1986 Pazar günü ve bir hafta sonraki 11
Mayıs Pazar günü Ankara’da günlük güneşlik ılık bir bahar havası vardı,
arkadaşlarımızla üst üste iki hafta sonu da Çubuk Barajına ve çevresindeki
kırlara piknik yapmaya gittik.2 Sabah saatlerinden akşam saatlerine
kadar açık havada oturduk, sabah yağan çiğin ıslaklığından eser kalmamış kendini
üzerlerine çağıran yemyeşil otlara uzandık yattık.
O tarihlerde çalışanlar, öğrenciler bütün Türkiye bizim gibi
yapıyordu. İstanbul’dakiler boğaz kıyısına, diğer kentlerdekiler de kırlara ve
yürüyüş alanlarına, çocuk parklarına atmışlardı. Bütün Türkiye’de toprak tava
gelmiş, çiftçiler tarlalarını sürüyor, hayvanlarını otlatıyor ve yaz sebze ve
ürünlerinin dikim ve ekimlerini yapıyorlardı. Karadeniz’de çay filizlenmiş;
balık kavağa çıkmış, tutmak için binlerce insan genç yaşlı çoluk çocuk her gün denizde
ve çay bahçelerinde idiler. Aynen Kiev’de bütün Rusya’da ve Dünya’da Bir Mayıs
İşçi Bayramını coşkuyla kutlamak için alanlara dökülmüş kısa kollu elbiseler
giymiş Rus çocukları ve gençleri gibi. Pek çok ilçede ve köyde açık hava
düğünleri vardı. Koyunlar kuzular, inekler, kırlara yayılmış taze otları
iştahla otluyorlardı.
Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Nazım Hikmet Ran
26 Nisan 1986 Cumartesi saat 01.23’de, o zamanki Sovyetler
Birliği’nin Ukrayna Sovyeti’nin Türkiye’ye kuş uçuşu 1000 km uzaklıktaki (Sinop’a)
Kiev kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santralları (NS) Yerleşkesindeki 4
numaralı reaktöründe dünyanın en büyük ticari nükleer santral kazası oldu ve
atmosfere Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının 200 katı radyasyon
yayıldı. 2,3 Dünyanın kazadan
haberi, İsveç Radyasyon Erken Haber Alma Ağı sayesinde dört gün sonra yani 30
Nisan 1986 Çarşamba günü oldu.
İnsanlar, felâketin kendilerini ilgilendirdiğine,
katliam tamamlanana kadar inanmayı reddederler.
Albert Camus (Veba)
Dünyayı 2 kez dolaşan radyasyon yüklü bulutlar Türkiye’ye iki kez
uğradı. Metrekaresinde 15.000 Bekerelin (Bq) üzerinde ağır radyasyon
taşıyan birinci bulut 3-4 Mayıs 1986 Cumartesi ve Pazar günleri geldi ve
Türkiye’nin bütün bölgelerinin üzerinden geçti. 6-7 Mayıs 1986 Çarşamba ve
Perşembe günleri gelen ikinci bulut da metrekaresinde 15.000 Bekerelin (Bq)
üzerinde radyoaktivite yüklüydü ve daha çok Batı Karadeniz’i ve Trakya’yı
(Edirne ve çevresini) etkiledi, ama biz bunları çook sonra (2004) öğrendik.4,5
Ota, süte, ete, umuda ve hürriyete Stronsiyum-90 yağdığını kimse bize
açıklamamıştı. Beş duyumuzla anlaşılamadığı için kendi bireysel çabamızla asla
korunamayacağımız; kirlenme durduktan sonra dahi yaşayan nesillerde 40 yıldan
fazla süren, beden ve anne karnındaki fötüste biyolojik (bedensel), psikolojik
ve kalıtsal etkileri olacak ve gerçek maliyetleri hiçbir zaman hesaplanamayacak
geri dönüşsüz (felaket yapıcı) hasar yaratılmıştı. Bu yazı, bu hasar dünyada ve
Türkiye’de hiçbir zaman bir daha tekrarlanması diyedir.
"Hekimlik mesleği bilimi (tıp),
biyoloji, fizik, istatistik (bilişim) ve sosyal bilimler olmak üzere dört
farklı temel alanda bütüncü (holistik) bir eğitimin birlikte verildiği bir
bilimdir. Sosyal bilimler içerisinde en
çok, temel sosyoloji ve psikoloji; sosyal ekonomi (makro ekonomik ilkeler ve
eğilimler; devlet ve hükümet etme modelleri; özel ve halkçı (devletçi-kamucu)
sektör modelleri; sağlık ve çevre ekonomisi ve sağlık ahlâkı felsefesi-etiği),
hekimlik mesleğinde öne çıkar. Bir hekimden temel sosyal, ekonomik ve politik
yapıları ve etkenleri bilmesi; ekonomi, toplum ve hükümet arasındaki
ilişkilerin farkında olması ve de çevre ve sağlık sektörlerinin yönetimini
anlaması beklenir” 6
kim okurdu kim
yazardı
bu düğümü kim
çözerdi
koyun kurt ile
gezerdi
fikir başka başk'olmasa
Aşık
Veysel Şatıroğlu
Biz halk sağlıkçıları, tedavi ve temel bilimler alanlarındaki
meslektaşlarımızdan doğal olarak farklı düşünürüz. Bizim, diğer tıp dallarından
çok farklı ve iç içe geçmiş hatta multidisipliner çalışma alanlarımızdan birisi
olağanüstü durumlarda yapılacak çalışma ve önlemlerdir. Bizler sağlık ordusunun
karargah ve istihkam kurmaylarıyızdır. İletişim bilimci Prof. Dr. Ali Ergur'un 20-24
Ekim 2014 tarihlerinde Edirne’de yapılan 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde
yaptığı açıklamalara göre, artık sürekli olağanüstü durumda yaşıyoruz. Çünkü,
bugün insanın ve toplumun yaşadığı hiçbir şey olağan değil. İçinde biz hekimler ve ailelerimizin de
yaşadığı 'vatan' dediğimiz topraklarda yetişen besinlerin sağlığı, temiz açık hava sahası; temiz yer altı ve yer
üstü su sahalarımızı her gün alt üst eden olağanüstü durumlarla karşı karşıya. Ne var ki bu olağanüstülük olağanmış gibi algılanır, kanıksanır olmuş.
Örn. kentlerde yere tükürmek, dışkılamak
olağanüstü, ama sahipli köpeklerimizin kaldırımlara boklaması, araba egsozlarımızın,
yaşadığımız binaların çalıştığımız fabrika bacalarının ağzımıza, akciğerimize tükürmesi
olağan. Popo demek olağan; g.t demek olağanüstü.
Halk sağlıkçıları, olağanüstü durumlarda halkın 'aldığı ve
çıkardığı'nı bilmek; gereken dieti vermek, halkın yaşamını
sürdürebilmesinin sağlıktaki önlemlerini düşünmek, bilmek ve uygulanabilir
olarak gündemde tutmakla da görevlidir. Ama asıl görevimiz henüz oy kullanma
yaşında olmayanların ve gelecek nesillerin emaneti olan vatan topraklarındaki
yaşam koşullarının sağlığını korumak ve sağlıklı biçimde sürdürmek için
yapılması gerekenleri (order) karar verici ve yöneticilere sürekli hatırlatmak
ve danışmanlık yapmaktır. Enerji ve zararlı ışınlar konuları böyle pek çok
durum içerir. Ne var ki, hiçbir tedavi
edici hekimin hastasına koyduğu tanıya, verdiği tedaviye ve diete karışmayan
devlet; iş halkın hasta olmaması için alınması gereken toplumsal koruyucu
sağlık önlemlerine ve onun kurmay hekimlerinin tedavilerine karışır. Onları karargâhsız,
ordusuz veya ordusunun istihkam kurmaylarından yoksun bırakmak için seferber
olur. Karışmak ne kelime; hastayı hekime değil çoğu zaman hekim ve işin uzmanı
olmayan devlet memurlarına: mühendislere, valilere, belediye başkanlarına
emanet etmiştir. Zira termik ve nükleer santrallar ve çimento fabrikaları gibi
sağlığı tehdit etme boyutu çok fazla olan, “Meskenlerden
ve insanların ikametine mahsus diğer yerlerden mutlaka uzak olması gereken”
1. Sınıf Gayrı Sıhhi Müesseselerin (GSM) tamamında, bir mühendis ve
vali/belediye başkanı raporu olan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu;
yürürlükteki mevzuatımıza göre GSM İzni başvurusu üç aşamasından 'yer seçimi ve tesis
kurma izni' yerine geçiyor. (2'ncisi: Deneme İzni
3'üncüsü: Açılma İzni).
'Zararlı Işınlar ve Radyasyon Kirliliği' de 'Enerji' gibi halk
sağlığının ve onun yan dal uzmanlık alanı olan çevre sağlığının temel
konularından biridir. Nükleer santraller ve nükleer atıkları iyonlaştırıcı
radyasyonun en önemli kaynağıdır. Her iki konu da çevre ve sağlık ekonomisinin
temel konusu olan 'Toplumsal Maliyet' kavramıyla
yakın ilgilidir.
Çevremizde en bol bulunan ve en çok tükettiğimiz temel gereksinim
maddelerine (maalesef) en az değeri veririz ve klasik ekonomik düzenlerinde de
‘en az’ değeri taşırlar. Bir fabrika, yüksek miktarlarda tükettiği veya
deniz-göl-nehir suyu ve temiz havaya para ödemediği gibi, yan ürün olarak
ürettiği gürültü, zararlı ve zehirli gaz-sıvı-katı atıklarını
kamusal-toplumsal-evrensel-ulusal veya uluslararası alan olan gökyüzü, deniz,
akarsu, göl ve deltalar, ormanlar, dağlar, bozkırlar ve kumsallar vb. oluşan
kamusal topraklara atarak; olumsuz etkilerden doğan çevre ve sağlık maliyetlerini
topluma ödetmiş olur (ormansızlaşma ve meraların kaybı, seller ve yeraltı su
kaynaklarının azalması; iklim değişikliği sonucu oluşan sel, su baskını,
kuraklık ve iklim kuşaklarının değişmesine bağlı bitki ve hayvan türlerindeki
değişim ve ürün azalması; çevresel hastalıkların -bağışıklık, sinir ve iç
salgı; cinsiyet, üreme ve büyümeyle ilgili hastalıklar: kanser, astım, diabet,
allerjik hastalıklar- artışı; bitki ve hayvanlardaki olası kalıtsal değişim
vb., binalardaki, tarım ürünlerindeki, ormanlardaki zararlı etkiler ve iş
hastalık ve kazaları). 4
Acımasız kapitalizmin bütün ülkelere zorla kabul ettirdiği ticaretin
küreselleşmesi ile küreselleşen çevre kirliliğinin sonuçları ve toplumsal
maliyetler, gelişen teknoloji ve bilgisayar olanaklarıyla günümüzde artık daha
iyi incelenmekte ve bilimsel olarak daha iyi ve kesin araştırılmaktadır.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde dışsal maliyetlerin içselleştirilmesi (internalisation)
için artan bir çaba vardır. Bu çabanın sonucu bu ülkeler kirli teknoloji
kullanan enerji ve mal üretim sanayilerini, Afrika gibi mağlup veya bizim gibi
talip devletlere kaydırarak kendi toplumsal maliyetlerini bizimki gibi
'kek'ledikleri toplumlarına ödetmeyi; kendi ulusal çevre (sağlığı) politikaları
yapmaktadırlar. 4
Bazı kişiler yükselen adrenalin seviyesinden zevk alırlar ve
cambazlık, hekimlik ve askerlik gibi bazı meslekler risk almayı gerektirir. Ama
bu kişilerin hepsi de bu riski kendi özgür iradeleri ile yaptıkları kendi
kişisel seçimleri sonucu kendilerinin öz kararları ile alırlar. Halen var olan
36 bin atom bombası bugüne kadar sadece iki kez patlatıldı, ama nükleer
santraller bugüne kadar (açıklandığı kadarıyla ve irili ufaklı küçük kazalar
hariç) tam sekiz kez patladı: Ne var ki, ne İngiltere-Windscale NS sakinleri
(kaza 1957’de oldu 1982’de açıklandı), ne ABD-Three Miles Island NS sakinleri
(kaza 1979’de oldu), ne Sovyetler Birliği-Çernobil NSnın bütün dünyadaki
milyonlarca kurbanı (kaza 26 Nisan 1986'de oldu halka dört gün sonra
açıklandı); ne de Japonya-Tokaimura NS (Kaza 1999’da oldu) ve Japonya-Fukushima
-1., 2., 3., 4. nolu NS reaktörlerden (Kaza 2011’de oldu) etkilenen milyonlarca
Japon bu riski kendilerinin öz kararı ile değil hükümetlerinin kararı ile
almışlardı. Üstelik kaza yapan santrallerin biri (Çernobil) hariç hepsi de batı
tasarımı atom santralleridir. 7 Ve bütün bu nükleer santral
felâketlerinin sosyal maliyetleri o güne kadar nükleer santraller yoluyla üretilen
elektrik fiatına yansıtılmadı.
11 Mart 2011’deki çifte doğal afet (deprem ve
tsunami) nedeniyle Fukushima Daiichi Atom Santrali işletmesindeki toplam 6
ünitenin 1., 2. ve 3. Ünitelerinde reaktörlerin nükleer yakıt çekirdeklerinde hasar (erime) oldu ve 1., 3.,
ve 4. Reaktörler patladı; 2. Ünitesinden de çok miktarda radyoaktif atık denize
ve havaya kaçarak üçlü afet (deprem, tsunami, nükleer) biçimini aldı. Oysa 4.,
5. ve 6. Reaktörler bakım nedeniyle deprem ve tsunami sırasında elektrik
üretmiyorlardı. Japon Ulusal Meclisi’nin Fukushima Nükleer Kazası Bağımsız
Soruşturma Komisyonu, kazadan yaklaşık 1,5 yıl sonra (5 Temmuz 2012)
tamamladığı resmi raporunda kazanın tamamen insan hatası sonucu olduğunu
açıkladı (Bizde ise muhalefetin talebi ile kurulan Meclis Araştırma Komisyonu,
Raporunu Çernobil kazasından 8 yıl sonra 1994’de; Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu’nun Resmi Raporunu ise kazadan 20 yıl sonra 2006’da açıklayabilmişti).
7, 8
Çernobil’den hemen sonra Dünya Sağlık Örgütü
atom santrallerinin atmosfere radyasyon sızıntısı yapacak denli büyük kaza
yapma olasılığını 1/1.000-1/10.000 santral çalışma yılında bir (halen
faaliyetteki 440 atom santrali ünitesi için dünyanın herhangi bir yerindeki bir
reaktörde 2,27-22,7 yılda; ortalama 12,5 yılda bir) olarak vermişti. Tree Miles
Island 2000; Çernobil ise 4000 reaktör yılında meydana gelmiştir. Fukushima
atom santrallerindeki kazalar bir yıl dört ay gecikmeli de olsalar bu hesabı
doğrulamıştır. Bu yüzdendir ki ülkemizde de yapılacak her nükleer santral
ünitesi, toplam satılan bilet sayısı 440 adet olan bir nükleer felâket
piyangosundan bilet almaktır. Üstelik 25 yıllık reaktör ortalama ekonomik ömrü
içinde iki defa büyük ikramiye çıkma olasılığı vardır. Yani, 12,5 yılda bir
yapılan çekilişte büyük felâket ikramiyesi 440’ta bir gibi yüksek bir
olasılıkla size de çıkabilir. Her yeni yapılan santral ikramiye çıkma
ihtimalini %1,3 oranında arttıran bir bilettir. 4
Yukarıda
kısaca değindiğim şekilde nükleer santrallar, barışta ve savaşta, normal
çalışma koşullarında ve kazası halinde ve yarattığı radyoaktif atıklarının yol
açtığı iyonlaştırıcı ışınım (radyasyon) kirliliği nedeniyle diğer hiçbir sanayi
sektörünün kirliliğinde olmayan (kirlenme durduktan sonra da nesiller boyu
devam eden ve kalıtsal zarar veren) eşsiz bir toplumsal maliyet yaratırlar: 10
Mart 2007’de Ankara, İstanbul, İzmir ve Sinop’ta eş zamanlı olarak açıklanan;
Türkiye’nin ilk bilim insanları bildirisi olma özelliğine sahip 206 imzalı
Nükleer Santral Karşıtı Bilim İnsanları Bildirisini o yıl Türkiye
üniversitelerindeki halk sağlığı akademisyenlerinin yaklaşık %20’sine karşılık
gelen 44’ü halk sağlığı uzmanı olan 62 hekim akademisyen imzalamıştı.
Kaynakçamızda ulaşabileceğiniz ‘Nükleer Santrallara Karşı’ olmanın bilimsel
nedenleri, konusunun uzmanı bilim insanlarınca 14 başlık altında dile getirilen
bu tarihi bildiri şu cümleyle bitiyordu: “Yukarıda
açıkladıklarımızdan anlaşıldığı gibi, Türkiye’ye nükleer santral yapma kararı
bilimsel değil, siyasal bir seçimdir.". 9
1979’daki çekirdek erimesine yarım saat kala
durdurulabilen Three Miles Island NS kazasından sonra bilim insanların uyarı ve
araştırma bulgularını dinleyerek ülkedeki nükleer santral yatırımlarını
durduran ABD hükümetlerinin aksine; başta AKP, 35 yıllık Türk hükümetleri 35
yıldır bilim insanlarını dinlememişlerdir. En sonunda ‘mutsuz sona ulaşılmış’; 4.800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık
Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı ve Yaşam Merkezi) Revize
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu, 24.10.2014 tarihinde Çevre ve
Şehircilik Bakanlığınca ‘uygun’, yani
‘çevreye olan etkileri alınacak
önlemlerle önlenebilir ve denetlenebilir’ bulmuştur. Böylece, iki süper
gücün (ABD ve Sovyetler Birliği) ve iki kalkınmış ülkenin (İngiltere ve Japonya)
önleyemediği nükleer santral kazasını ve sonuçlarını Türkiye önleyeceğini kabul
etmiştir. Sinop’taki tasarlanan 4 reaktörle birlikte Allah’ın canlarına eziyet
çektirilmesi; bayrağımızın radyasyonla kirletilmesi ve emeğin ve insan hakkının
sömürmesi de yeni bir fıtrat çeşidi olarak çevre sağlığı terminolojine sokulmak
üzeredir.
Oysa,
Nükleer santralların çalışırken ve kazası halinde hayvan ve insan sağlığına ve
doğal çevreye verdiği zararlar dışında; ABD Yucca Dağı örneğindeki gibi yeraltı
nükleer atık depolarına konarak asırlarca bekletilmesi gereken radyoaktif
atıkların ve ekonomik ömürleri (25-40 yıl) sonunda kendisi de radyasyonlu atık
haline geldiği için sökülmesi için en az 100 yıl beklemek gereken nükleer
santrallerin söküm ve nükleer atıklarının yarattığı toplumsal maliyetler ayrıca
çok çok fazla bir toplumsal maliyet çeşidi yaratır.4
ABD çok eski ve çok iyi tutulmuş kanser kayıtlarına sahiptir.
Çernobil’den görece çok uzakta olan ABD’nin Çernobil’den sonraki tiroid
kanserlerinde ve kendi nükleer santrallerinin çevresindeki yaşayan kadınlardaki
meme kanserlerinde iki kata varan artışlar bulunmuştur.10
Nükleer
denemelerin yapıldığı 1945-1965 arası yıllarda doğmuş kuşaklara bomba bebekleri
kuşağı denilmektedir. Yapılan araştırmalarda bu kuşağın yaptığı düşük bebek
ağırlıklı doğum oranında önceki kuşaklarda görülen artışın iki katı artış; bu
kuşağın zihinsel (entelektüel) başarılarında ve üniversite giriş sınavı
sonuçlarında 20 yıl süren açıklanamaz bir düşüş gözlenmiştir.10 Aynı
şey Çernobil kuşağı (26 Nisan 1986’da 0-6 yaşında olan 1980-1992 arasında doğan
kohort) için de geçerlidir. 1986’da üniversitelerine “Çernobil konulu araştırma
ve açıklama yapma yasağı” getirilen Türkiye ise üniversitelerinden, bugünkü
kararlar için ülkesine faydalı böyle araştırmalar yapmasını (yasağın
kalkmasını) hâlâ bekliyor.
sormaz ki bilsin,
sorsa bilirdi.
bilmez ki sorsun,
bilse sorardi.
sorsa bilirdi.
bilmez ki sorsun,
bilse sorardi.
Şirazlı Sadi
Nükleer santralın ÇED raporunu uygun bulan
veren başta sağlık bakanlığı temsilcisi olmak üzere ÇED inceleme değerlendirme
kurulu üyelerinin böyle 3730 sayfa tutan bir nükleer santral ya da termik
santral ÇED raporu değerlendirmesini bilip bilmediğini; değerlendirme eğitimi
alıp almadıklarını, böyle bir ÇED raporunu daha önce görmüş olup olmadıklarını ya
da başından sonuna okumayı bilip bilmediklerini bilmiyoruz; pek yakında
soracağız.
Zira, bilselerdi:
Uzayının en riskli dilimine giren (hem
gözlemlenemez hem denetlenemez) radyasyon ve nükleer santralların Tehlikeyle
karşılaşanlarca daha önceden tanınmayan ve gözlenemeyen; bilimin yeterince
tanımadığı; yeni ve etkileri geç ortaya çıkan riskler taşıdığını; Riskin
denetlenemezliği nedeniyle korkutucu; dünya çapında felaket yaratıcı; sonuçları
öldürücü; hukuka uygun olmayan; kolayca azaltılamayan; gelecek kuşaklar için
çok tehlikeli; riskin giderek çoğaldığı ve gönüllü hizmet örgütlenmesinin
olmadığı riskler olduğunu bilirlerdi, sorarlardı.11
“ÇED raporu Gayrı Sıhhi Müessese İzninin Yer Seçim aşaması yerine
geçtiği için aramızda hekim ve halk sağlığı uzmanı yok; üstelik hâkim rüzgârlar
Silifke ve Mersin yönüne esiyor; tesisin “Meskenlerden ve insanların ikametine
mahsus diğer yerlerden ne kadar uzakta bulundurulması gerektiği”ne, “Faaliyeti
sırasında çevresinde bulunanlara biyolojik, kimyasal, fiziksel, ruhsal ve
sosyal yönden az veya çok zarar verip verip vermediği”ne; birinci sınıf
gayrisıhhî müesseselerin etrafında konulması mecburi tutulan ve mülkiyet
sınırları dışında belirlenemeyen ve bu alan içinde mesken veya insan ikametine
mahsus yapılaşmaya izin verilemeyen”; “…inceleme kurulları tarafından
tesislerin çevre ve toplum sağlığına yapacağı zararlı etkiler ve kirletici
unsurlar dikkate alınarak belirlenen.” ‘sağlık koruma bandı’nın genişliğinin ne
kadar olacağını da biz karar veremeyiz. Bu yaptığımız mesleki ve hukuki bir
yetki gaspıdır.” derlerdi.
Bilselerdi,
uygun bulunan ÇED raporundaki “Başlangıç
(Baseline) Radyoaktivite Ölçümleri için Örnekleme İstasyonları’nın sadece
birkaçında (Ovacık) ve 3 ayda bir yapılması planlanan sütteki radyasyon
seviyesi ölçümünün 5 km yarıçap içindeki bütün yerleşim yerlerinden ve her gün
alınması gerekir. Sütte ve besinlerde hangi izotopun bakılacağı belirgin beyan
edilmemiştir. Günlük ölçümlerde su ve sütte ve diğer besinlerde I-131 ölçümü
daha uygundur. … 30 km etki alanı içinden alınan bir süt, bir tavuk, iki keçi
ve iki koyun eti örneğinde bakılarak doz ölçümü hesabı yapılamaz.” derlerdi.
Bilselerdi:
Uygun bulunan ÇED raporunda s. 1755’de
değinilen bölgedeki hastalıklar başlığında sadece kanser verileri niteliksiz
olarak verilerini beğenmez;
“- Zararsız dozu olmayan radyasyonun akut veya düşük dozlardaki etkileri ömür ve nesiller boyudur.
“- Zararsız dozu olmayan radyasyonun akut veya düşük dozlardaki etkileri ömür ve nesiller boyudur.
- Şiddetleri azdan çoğa değişse de bağışıklık bozukluğu
hastalıkları (enfeksiyon hastalıklarının ağır geçmesi), Mide ülseri ve mide
zarı atrofisi; Tiroit, meme, kan yapıcı organ ve diğer organ kanser ve
tümörleri, Hipotroidi, Düşük (2500 gramın altındaki) doğum ağırlıklı bebek
doğum sayısı ve Prematüre bebek doğumu sayısında; Şeker hastalığı (Tip II) ve
Çocukluk çağı (Tip I) diabet artış olur.
- Bölgede ve Türkiye’de en azından lösemi, lenfoma, aplastik anemi
vb. (kemik iliğini ilişkili kanserler ve hastalıkların çocukluk ya grubu ve
erişkinlerdeki görülme sıklıkları) Büyükeceli-Ovacık, Gülnar ve 360 derece her
yöndeki 5-10-30 50 ve 100 km (özellikle hâkim rüzgar yönü olan güney-doğu
altında kalan yerleşim yerlerinin), Silifke, Mersin insidanslarının (son beş
yıllık en az) raporda beyan edilmesi gerekir; aynı sınırlarda ve Türkiye’de
çocukluk çağı diabeti (tip I) ve Tip II diabet, aynı çevrede ve Mersin-Adana
illeri için düşük doğum ağırlıklı bebek, düşük doğum ağırlıklı bebek ölüm,
prematürelik ve prematüre ölüm hızları, ölü doğum hızları, sigara içme
oranları, çiftçilerde kanser çeşidi ve oranları; Hipotiroidi sıklığı, Mide ülseri
ve mide zarı atrofisi sıklığı, Tiroit, meme, kan yapıcı organ ve diğer organ
kanser ve tümörleri sayıları raporda verilmelidir.” derlerdi.
Sorsalar:
“Atmosfere radyasyon sızıntısı yapan atom
santralı kazalarında (‘referans kaza’) alınacak halk sağlığı önlemleri
şunlardır; hangisini alabileceksiniz” derlerdi:12
1-
Kapalı Binalarda Saklanma: Bu önlem kazanın başladığı (Atmosfere ışınım
salınmaya başladığı) ilk yarım saat ile kazanın denetim altına alındığı
(radyasyon salımının durduğu) zamana kadar geçen sürede çok yararlıdır. Ancak
bir günden fazla kapalı kalmanın getirdiği başta havalandırma olmak üzere başka
sosyal ve sağlık sorunlarına yol açar.
2-
İyot tabletleri alınımı: Atmosfere radyasyon sızıntısının başladığı ilk
iki saat içerisinde alınan yeterli dozdaki iyotun tiroid bezindeki zararlı
etkileri azaltıcı etkisi vardır. Ancak iyot tabletlerinin kazadan 5 saat önce
alınması gerekir. 4
3-
Yol ve geçitlerin denetimi: Radyasyonlu alanlara insan ve diğer canlıların
girişinin önlenmesi işleridir. İlk saatlerle birkaç yıl arasında etkili ve
gereklidir.
4-
Boşaltma (tahliye): Kalabalık insan topluluklarının yaşadığı
yerlere yakın kazalarda anlamlıdır. Ekonomik ve sosyal yönden uygulaması zor
bir önlemdir.
5-
Yeniden yerleştirme (iskan): Boşaltmaya göre daha az acildir. Toprakları ve
evleri ışınımla kirlenmiş ailelerin yeni yerleşim yerlerine yerleştirilmesi
işidir.
6-
Su ve besin kaynaklarının denetimi: Radyasyonla bulaşmış besin ve yan ürünlerinin yok
edilmesi, kullanımının yasaklanmasını, diğer ürünlerinin yapımının
engellenmesini (örn. Süt ve süt ürünleri) veya besinlerdeki radyoaktivite
zararsız düzeye ininceye kadar besinlerin depolanması işlerini içerir.
7-
Kirlenmiş bölgelerin temizlenmesi: Radyasyonla kirlenmiş bölgenin yıkanabilen
yerleri tazyikli su ile yıkanmalı, uygun yerler emici elektrik süpürgeleri ile
süpürülmeli, kirlenmeye uğramış tarım toprakları sürülmeli veya yüzeydeki
kirlenmiş toprak tabakası alınmalıdır”. 12
Ama demediler. Bütün bunlardan sonra kömürlü
termik santralların seçeneği nükleer santrallardır derseler; inanır mısınız?
KAYNAKÇA:
1. Feyerabend P. Akla Veda. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları. 1995:39.
2. http://www.dayoftheweek.org/calendar/1986.
Erişim tarihi: 10.12. 2014.
3. Çernobil Kazasının Sağlık Sonuçları, Çev. Umur
Gürsoy. Health Consequences of the Chernobyl accident: result of the IPHECA
pilot projects and related national programmes: summary report. Cenava:
WHO,1995.
4.
Gürsoy U. Enerjide Toplumsal Maliyet ve Temiz ve Yenilenebilir Enerji
Kaynakları. Ankara: Türk Tabipleri Birliği, 2004.
5.
Gürsoy U. Çernobil Bulutunun Üzerinden Geçtiği İllerimiz, Bölgelerimiz. http://umurgursoyla.blogcu.com/cernobil-bulutunun-uzerinden-gectigi-illerimiz-bolgelerimiz/5259571. Erişim tarihi: 10.12.2014.
6.
Fitzpatrick, M., Bonnefoy, X. (1999), Guidance on the Development of
Educational and Training Curricula”, Environmental Health Services in Europe 4,
WHO Regional Publications, European Series, No. 84, Denmark.
7.
Gürsoy U. Atom Santralleri, Dama Çıkarmaya Çalıştığımız Eşekler. http://yesilgazete.org/blog/2013/05/07/atom-santralleri-dama-cikarmaya-calistigimiz-esekler-dr-umur-gursoy/.
Erişim tarihi: 10.12.2014.
8.
Gürsoy U. Halk sağlığı bilimi açısından Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun
Çernobil kazası sonrası radyasyon ölçümleri ve doz hesaplamalarının doğruluk ve
güvenilirliği-I: genel değerlendirme. NUKSEM 2007 Nükleer Enerji Sempozyumu
Bildirileri. http://www.emo.org.tr/etkinlikler/nukleerenerji/etkinlik_bildirileri_detay.php?etkinlikkod=63&bilkod=3467.
Erişim Tarihi: 18.06.2014.
9. Nükleer
Santrala Karşı Bilim İnsanları Bildirisi. http://www.emo.org.tr/ekler/8ec7fefbec9864f_ek.pdf?dergi=457. Erişim tarihi: 30.08.2014.
10. International Peace Bureau
(İPB), Daimi Halk Mahkemesi (Permanent People’s Tribunal-PPT), Uluslararası
Çernobil Tıp Komisyonu (International Medical Commision on Chernobyl-ICCC).
Çernobil Halk Mahkemesi. 12-15 Nisan 1996, Çev. Umur Gürsoy. İstanbul: Yeni
İnsan Yayınları, Nisan 2012.
11. Gürsoy U. Barışta ve Normal
Çalışma Koşullarında Akkuyu Nükleer Santral(ler)inin Halk Sağlığı Yönünden Risk
Değerlendirmesi. Toplum ve Hekim. Eylül-Ekim 2000: 15(5).
12.
WHO. Nuclear Power: Accidental
Relaeses-Practical Guidanca for Public Health Action. Report on a WHO Meeting,
1-4 October 1985, Mol, Belgium: WHO, 1987.
…/.
Eline sağlık Umur abi, sürdürülebilir kalkınmanın bir masal olduğunu ve uygarlığın devamını bekliyorsak mümkün olduğunca küçülmek gerektiğini tüm insanlık olarak idrak etmeliyiz.
YanıtlaSil