HALK SAĞLIĞI İÇİN… 011
Umur Gürsoy
Türkiye’de
çağcıl halk sağlığı biliminin kurucusu, Türk Tabipleri Birliği’nin eski
başkanlarından değerli hocamız Prof. Dr. Nusret Fişek (d. 21.11.1914- ö.
03.11.1990) anısına.
46. Nusret Fişek
hocamı aynı zamanda iyi bir toplum hekimi olan göz hastalıkları uzmanı sınıf
arkadaşım şair Ömer Civano (Çakmakçı)’nın dizeleriyle anıyorum.
EŞİTTİR ÖLÜM
Hocam N.Fişek ve A.Yörükoğlu'na
"ölüm"ü öldürmek kardeşler
tohumla, fidanla çiçekle ...
sürmek dünyamızda ölüm'ü
ve ölüm kadar insafsız
açlığı
susuzluğu
yokluğu
tohumla, fidanla çiçekle ...
sürmek dünyamızda ölüm'ü
ve ölüm kadar insafsız
açlığı
susuzluğu
yokluğu
"ölüm"ü öldürmek bacılar
sevgiyle, yürekle, emekle ...
kovmak dünyamızdan "ölüm"ü
ve ölüm kadar hayın
puştluğu
kalleşliği
yalanı ...
sevgiyle, yürekle, emekle ...
kovmak dünyamızdan "ölüm"ü
ve ölüm kadar hayın
puştluğu
kalleşliği
yalanı ...
"ölüm"ü öldürmek işçiler
kazmayla, kürekle, makinayla,
atmak dünyamızdan ölüm'ü
ve ölüm kadar namussuz
zulmü
sömürüyü
baskıyı ...
kazmayla, kürekle, makinayla,
atmak dünyamızdan ölüm'ü
ve ölüm kadar namussuz
zulmü
sömürüyü
baskıyı ...
"ölüm"ü öldürmek yoldaşlar,
işçiyle, köylüyle, aydınla
silmek, dünyamızdan ölüm'ü
ve ölüm kadar zalim
esareti
sefaleti
savaşı.
işçiyle, köylüyle, aydınla
silmek, dünyamızdan ölüm'ü
ve ölüm kadar zalim
esareti
sefaleti
savaşı.
Kanımda İki Su/Mart,1987
47. “HALK SAĞLIĞI
İÇİN 010’daki 41. Maddede irdelemiştim; “Türkiye’de halk sağlığı alanına önemli katkıları
olmuş, halk sağlığı konusunda iz bırakır çalışmalar yapmış, gerçek ya da tüzel
bir kişiyi veya bir grubu ödüllendirerek halk sağlığının gelişmesine katkıda
bulunmak” amacıyla 2 yılda bir verilen Nusret Fişek Halk
Sağlığı Hizmet Ödülü bu yıl 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel’e
verildi.
Haber,
Türk Tabipleri Birliği’nin web sayfasında yer almazken aynı sayfada Birliği’n
aylık gazetesi Tıp Dünyası’nın iç sayfalarından birinde (5. Sayfa) küçük ve
resimsiz bir haber olarak yer buldu. Tıp
Dünyası’nın gelecek sayısında Ayşe Hocayla gazeteciliğin 5N1K ilkelerine uygun yapılmış
resimli bir (oto)röportaj bekliyorum.
Ayşe
Hocamız, Antalya Üni. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı'nın üç ayda bir yayınladığı (editörü olduğum) ve halk sağlığı fanzin edebiyatımızın kilometre taşı “Bi Ters Bi Düz (Haraşo)
Bülten”in hakikatli okuyucularındandı. Kendisini kutluyorum. Bu nedenle bir
diğer hocamız Prof. Dr. Erdal Akalın’ın bana İskenderunlu ağabey arkadaşım Ecz.
Oktay Demirkan yolu ile ulaşan bir yazısını (izin vereceklerini düşünerek) paylaşıyorum:
Prof. Dr. Nusret Fişek Benim de Hocamdı !..
Yıl 1963, yani bundan tam elli yıl öncesi; A.Ü. Tıp Fakültesi üçüncü sınıf
öğrencisiyim. O sınıfın en baba derslerinden olan Mikrobiyoloji Enstitüsü
önünde az sonra başlayacak derse girmek için bekleyenlerden birisiyim.
Tam o sırada siyah bir makam arabası durdu kaldırımın kenarında ve herhalde
kırmızı plakalı olsa gerekti. Arabanın arka kapısını şoförün açmasını
beklemeden açarak dışarı çıkan uzun boylu ve yakışıklı bir bey bizleri
gülümseyerek selamlamış ve bina kapısına hızlı adımlarla yönelmişti bile. Bir
arkadaşımız bizleri uyardı, bugünün dersini verecek hocamız geldi
diyerek. O düzgün fizikli beyefendi, Doç. Dr. Nusret Fişek, işte
o gün benim hocam olmuştu ve ölümünden sonra bile benim saygın hocalarımdan
birisi olarak kalacaktı.
27 Mayıs sonrası kurulan bürokrat ağırlıklı yeni hükümetin Sağlık Bakanı, o
yılların A.Ü. Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Klinik Direktörü olan Prof.
Dr. Nusret Karasu olmuştu. Yüzü ile değil, gözleri ve kalbi ile
gülen bir bilge hocamız olan Nusret Karasu, kendisine müsteşar olarak Nusret
Fişek Hoca’yı seçmişti. Bakanlıktaki yoğun mesaisine karşın, derslerini
asla aksatmayan Doç. Dr. Nusret Fişek’le işte böylece tanışmıştık.
Nusret Fişek Hoca, ülkemizin sağlık politikası konusunda düşünen ve
çözümler üreten bir aydın hekim olarak, müsteşar olarak seçilmesinin hakkını
hemen vermeye başlamıştı. Türk İnsanı için koruyucu sağlık hizmeti ve
halk sağlığı adına kanımca devrim sayılabilecek olan “Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalizasyonu” yasası, O’nun eseridir.
5 Ocak 1961 tarihli bu yasa, özellikle Anadolu İnsanı ve kırsal kesim
yaşayanları düşünülerek hazırlanmıştı. İlk deneme çalışmaları
yanılmıyorsam Çubuk, Etimesgut ve Kazan ilçelerinde kurulan sağlık ocakları ile
başlamış ve alınan olumlu sonuçlar sonrası yaygınlaştırılmasına karar
verilmişti. Maalesef birçok güzel eser gibi kısa zaman sonra yozlaştırıldı ve
işlevsiz kılındı.
Ben, 1972 yılında doğu hizmetim sırasındaki askeri tatbikatlara katılırken,
yakın köylere gitmiş ve sağlık sisteminde sosyalizasyon ışığı ile kurulmuş
sağlık ocaklarından bazılarını ziyaret etmiştim. Düzgün bir muayene ve
tedavi odası içeren ana bina içeriğinde küçük cerrahi işlemlere elverir
aletleri, minik ancak yararlı laboratuvar hizmeti için düzenlenmiş cihazları
terk edilmiş görünce hüzün kaplamıştı içimi. Şoförü olan ancak arabası
olmayan sağlık ocağı yanında, ebesi ve arabası olmadığı için işlevsiz
bırakılarak ilçeye tayin edilmek zorunda kalınmış doktor kadrosu olan bu
ocakları izleyince, Nusret Hoca’nın emeklerini boşa çıkaran organizasyon
bozukluğuna isyan etmiştim.
Prof. Dr. Nusret Fişek Hoca, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
bünyesinde Halk Sağlığı Anabilim Dalı kurucusu olarak birçok
meslektaşımızı yetiştirdi. Kentimizde de bu bölümde eğitim almış birçok
doktor bulunmaktadır. Ama korkarım ki, bu iyi yetişmiş hekimler de halen
gönüllerinden geçeni uygulamak şansını bulamadıkları için üzgündürler.
Nusret Hoca, uzun yıllar Türk Tabipler Birliği bünyesinde görev alarak
sağlık konusundaki inançlarını yapabilmek için çırpındı durdu. Bendeniz,
ilimiz tabip odasının temsilcisi olarak katıldığım toplantıların hemen hepsinde
kendisini görerek elini öpmek ve yeni fikirlerinden yararlanmak şansını
bulmuştum. Sağlığı iyice bozulmasına karşın, oğullarının itelediği
tekerlekli sandalye ile nice toplantılara katılmıştı.
1990 yılında O’nu ebediyete uğurladık.
Türk Tabipler Birliği, kendisinin öğretisini ve hizmetlerini yadsımayarak
her yıl ölüm gününe rastlayan tarihte bir ödül vererek adını yaşatıyor; “Nusret
Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü”. Bu yılın ödülü, Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.
Dr. Ayşe Yüksel’e verildi. Bu vesile ile Ayşe Hoca’ya selamlar
sunuyorum.
Genç kuşaklar ve hatta genç meslektaşlarımız Prof. Dr. Nusret Fişek adını
bile bilmiyor olabilirler. Ben de, öğrencilerinden bir tanesi olarak hiç
olmazsa adını anarak, ilgi duyanlara anımsatmak istedim. Özellikle ülkemizde
sıfırlandığı sanılan çocuk felci, kızamık, kabakulak, verem … gibi halk
sağlığını ilgilendiren hastalıkların; Türk Tabipler Birliği yöneticilerinin
ısrarlı uyarılarına karşın, Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu hekimlik anlayışını
unutması sonrası yeniden hortlamaya başladığı günler de, değerli Hoca’yı
rahmet ve saygı ile anmamız gerekir diye düşünenlerdenim!..
Erdal
Akalın (13.11.2013)
48. Prof. Dr. Hilmi Sabuncu 05.11.2013 tarihinde İstanbul’da
yaşamını yitirmiş. Cumhuriyet Üniversitesi (C.Ü.) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim
Akkurt’un (izniyle
aşağıya alıntıladığım) anma mesajından Hilmi Hoca’nın hekim ya da sağlıkçı değil,
fizik mühendisi kökenli olduğunu öğreniyoruz. Hilmi Hoca'yla 1990'ların başında
Hacettepe'de bir doçentlik sınavı jürisi kapısında birlikte bekleşirken
tanışmıştım. Jürimizde ne çevre sağlıkçı (benim için önemliydi) ne de iş
sağlıkçı (onun için önemliydi) hoca vardı. Yayınlarımızın da okunduğunu pek
sanmıyorum. Hilmi Hoca benden sonra çağrılmıştı. Ben yayından döndürüldüm. Dönüş
o dönüş; bir daha da dönmedim. O sınavda sanırım O da, ya yayından ya da sınavdan
döndürülmüştü. Sonra da 2000 yılındaki cep telefonu baz istasyonları veya ışık
ya da gürültü kirliliği konulu bir internet yazışması dışında yolumuz hiç kesişmedi.
Beşikten iş sağlığı hocasıydı. Revaçta olmayan bir alanın ilklerindendi,
herhalde ilk olmanın sancılarını çekmiştir. 65 yaş, doğduğu yıllar için
beklenen, ama bir halk sağlıkçısı ölümü için erken yaştır zira.
Ne
var ki cenaze töreninde, "Bir hocayı
en çok ayırt ettiren şey yetiştirdiği hocanın çokluğudur. Bu hocamız, hocaları
yetiştirmiş bir kimseydi." şeklinde konuşan, çalıştığı son
üniversitenin rektörü Nevzat Tarhan'ın
cümlelerindeki Hilmi Hoca'nın yetiştirdiği hocalar onu Nusret Fişek ödüllerine
aday göstermemişlerdi (ki ödül geçmişinde ne hizmet ne de bilim ödülüne layık
görülmemişti) (bkz. http://www.haberler.com/prof-dr-hilmi-sabuncu-son-yolculuguna-ugurlaniyor-5268154-haberi/).
Ailesine ve
camiamıza başsağlığı ve sabır dilerim.
“Hocamızın ölümünü ben de üzüntüyle öğrendim. Hilmi Sabuncu hocayla
1-2 defa değişik vesilelerle aynı ortamlarda bulundum, ancak hiç tanıştığımızı
anımsamıyorum. Grupta yapılan yorumlar ve düşüncelerin bir kısmını
okuyunca hele -Tıp Dr./Hekim- ifadelerini görünce ben mi yanılıyorum acaba diye
ufak bir araştırma yapma gereksinimi duydum. Hilmi Hoca tıp
kökenli değildi, Fizik mühendisiydi. Zaman zaman bu ortamda
ülkemizdeki durumu irdelediğim raporlarda da ifade ettiğim ilk 4 meslek
hastalıkları uzmanından biri olan Turhan
Akbulut Hoca ülkemizde -iş güvenliği- endüstri hijyenisti-
yetiştirmek için İst. Ünv. Halk Sağlığı A.D.’da açtığı yüksek lisans ve doktora
eğitimine alır. Yani hocamızın doktorluğu, hekimlik şeklinde olmayıp
doktora eğitiminden gelen bir doktorluktur. Keşke Turhan Hocanın
amaçladığı doğrultuda bu ülkede çok eksik olan bir alan açılmış olsaydı; iş
güvenliği alanı o dönemlerde kurumsallaşabilseydi; Hilmi hoca her yerde İş
Güvenliği alanı ile İş Sağlığı- Meslek Hastalıkları alanlarını
harmanlayıp; mastır-doktora programları ile saç ile samanı birbirine katıp bu
ülkede meslek hastalıklarının üstünü örttüğünün farkına varabilseydi… Bu gün
eminim bizim ülkemizde de ‘çalışan sağlığı ve güvenliği’ alanı bu halde
olmazdı; bizim ülkemizde de üniversitelerde meslek hastalıkları klinikleri
olurdu; hatta çalışma yaşamında endüstri hijyenistleri de olurdu.
Dahası eminim çalışma yaşamının birinci basamak alanı sertifikasyonlarla
değil de adam gibi bir uzmanlık alanınca sahiplenilirdi. Hatta çalışma
yaşamının hekimlik boyutu hiçbir etkisi-yetkisi olmayan bir bakanlığın elinde
bıraktırılıp; bu alanda emek veren hekimler (bir tanesi de bu gün çıkan) ucube
yasal ağlarla, şamar oğlanına çevrilmezdi…
Bunları söylediğim, yazdığım için; ölümün arkasından hep iyi şeyler
söylenir kültürümüze aykırı davranmak zorunda kaldığım için çok üzgünüm.
Ancak Hoca hakkında inceleme yaparken birkaç sunumunda hep kullandığı; kendisine ait olan “Yapılacak Doğruların/ En Büyük Engeli Yapılan
Yanlışlardır/ Prof. Dr.
H. Hilmi Sabuncu” sözünü bu ortamda anımsatıp en azından
bizlerin geleceğe doğru şeyler taşıma sorumluluğumuzu hocanın bize
anımsattığını gördüm…
Hilmi Sabuncu Hocanın anısı önünde saygıyla eğilirim…” Dr. İbrahim AKKURT.
49. Halk sağlığı
kitapları telif mi olmalı, çeviri mi? Çeviri ise hangi kitaplar? Yıllar önce
genel kurul yeter üye sayısını (16) bir türlü toplayamayan bir HASUDER seçimli
kongresine Osmaniye’den gelip katılmıştım. O toplantıdaki 8 adet hocamıza bu
soruyu isimsiz kâğıt üzerinde anketvari sormuştum. Yarısı “çeviri” demiş, ama
kitap ismi vermemiş; yarısı da telif (bizim yazdığımız) olmalı cevabını
vermişti. Siz ne dersiniz? Türkçeye çevrilmiş kaç, telif yazılmış kaç halk
sağlığı kitabı biliyorsunuz; topu topu? Ben yanıtımı sonra yazacağım.
50. İktisat
tarihçisi Angus Maddison’a göre, Hz. İsa doğduğunda ortalama
yaşam süreleri 24 yıl olan 230,8 milyon
insandan oluşan dünyanın ortalama kişi başına düşen gelir 444 dolarmış (bkz. http://www.taraf.com.tr/suleyman-yasar/makale-hz-isa-dogdugunda-fert-basina-gelir-444-dolardi.htm). Hz. Muhammet doğduğunda da
ortalama yaşam süresi 24 yıl olan dünyanın ortalama kişi başına uluslararası
geliri acaba kaç dolardı? Ve Mustafa
Kemal ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyetini kurdukları yıl bu bilgiler nasıldı?
Bizim Angus Maddisonlarımız nerede?
03.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder