SAVCI BEY
NEREDE HATA YAPTI?
Umur Gürsoy
Her hak helal değildir; her helal da hak değildir.
Alev Alatlı
Bazı bulgular, toplumun sağlığını
ilgilendiren önemli göstergelerdir. Örneğin içme/havuz suyunun bir litresinde
bulunan bir-iki insan dışkı mikrobu, o suya sağlam ya da hasta; insan dışkısının
karıştığını gösterir. Sağlık hizmetlerindeki aksamayla ilgili bir başka
gösterge ise mahkemelere artarak yansıyan davalar ve mahkemelerin kararlarıdır.
Gazetelerden öğrendiğimize göre halen
Ordu’da çalışan 41 yaşında erkek bir cumhuriyet savcısı ile 29 yaşındaki
öğretmen eşi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yurttaşlarına sağladığı bir
olanaktan yararlanmayarak doğumda yapılan Hepatit B (HB) hastalığına karşı
koruma sağlayan aşıyı yeni doğmuş ikiz çocuklarına yaptırmayıp, devletin Aile
Sosyal Politikalar Bakanlığı ile davalık olmuşlar ve üstelik yerel mahkemede
kendilerini haklı çıkarmışlardır. 2013 yılında Manyas’ta ve Uşak’ta iki ailenin
çocuklarına zorunlu aşıyı yaptırmayışları üzerine Aile Sosyal Politikalar
Bakanlığının aile hakkında açtığı davalar da “Aşı anayasal ve yasal bir zorunluluk
değildir”
savıyla Manyas Aile hukuk mahkemesince red edilmişti.
Savcı beyin ve diğer
ailelerin yaptıkları önemli bir yurttaşlık hakkının çalıştırılması yönünden
kutlanacak bir davranıştır. Sorun şu ki, biz işin içindekilerin iyi bildiği
gibi, bilime inanmayanların son 13 yıllık iktidarını temsil eden eski başbakan
Erdoğan’ın kendisine ve aile bireylerine domuz gribi aşısı yaptırmama kararı
sonrasında, çocuklarına çeşitli nedenlerle aşı yaptırmak istemeyen aileler ve
bu konuda açılan davalar artmıştır, ama bu sorun içinde cıva bileşiği olan
aşıların yapıldığı bütün ülkelerde yaşanmıştır. ABD, bilimsel olarak gerektiren
bir kanıt olmasa dahi sırf aşılama
oranları düşmesin diye tek doz içeren HB aşılarının içindeki cıva
bileşiğini (thiomersal) çıkartmış ve bütün dünya ülkeleri de bu yolu
izlemişlerdir. Ancak halen, Haziran 2015 itibarıyla ülkemizde gerek 10 yaşın
altındaki çocuklara uygulanan tek dozluk (0,5 ml’lik) pediatrik tip aşılarda gerekse
10 yaş üzeri ve erişkinlerde uygulanan tek dozluk (1,0 ml’lik) erişkin tipi HB
aşılarında (Euvax B) % 0,01 w/v (birim hacimde ağırlık olarak) thiomersal
bulunmaktadır.
Bizler biliyoruz ki en
kötü mantık yürütme ile bile bireysel özgürlüklerin sınırı başkalarının
özgürlüğü ile sınırlıdır. Hiçbir devlet yurttaşlarının kuduzdan kudurmasını,
balgamında verem, dışkısında çocuk felci, kolera, tifo vb., öksürük
damlacığında kızamık, boğmaca vb., kanında ise HB mikrobu taşımasını istemez. Bu
nedenle özellikle aşı ile korunulan hastalıkları denetlemek, dizginlemek için
özel önlemler alır. Bu nedenledir ki sahipsiz bir köpek tarafından ısırılan
hiçbir yurttaşın kuduz aşısı olmama özgürlüğü olmadığı gibi hiçbir anne babanın
da ne kendi çocuklarının sağlığı için ne de toplum sağlığı için çocuklarına
devletin bilim kurullarınca önerilip yasalaşan zorunlu aşıları yaptırmama lüksü
ve özgürlüğü yoktur. Devlet denen aygıtın yararlarından faydalanmak için onun
getirdiği kimi külfetlere katlanmak; ‘kederde
ve kıvançta ortak olma’nın koşuludur.
Nitekim bu konuda son
sözü yine yüksek yargı koymuş ve Yargıtay, Aile Bakanlığını temyiz ettiği
Uşak’daki davayı: “Çocuğun yasal temsilcileri
uygulanacak aşı ile ilgili aydınlatıldıkları halde, hiçbir haklı gerekçe ileri
sürmeksizin buna rıza göstermiyorlarsa, çocuğun menfaatine aykırı bu tavra
hukuki sonuç bağlanamaz, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı ise rıza aranmaz”
gerekçesi ile bozmuştur.
Eğer doğumda gerekli aşılama
uygulanmazsa, erişkin dönemde geçirilen akut HB enfeksiyonu sonrası kronikleşme
%5-10; ama yenidoğanlarda olguların
%70-90’ı
kronik HB taşıyıcısı olur ve bu taşıyıcıların %30-50’sinde kronik karaciğer kanseri gelişir (bkz. http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/mev/mev_gen/temel_saglik/g_hep_b.pdf). Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre akciğer kanserinden sonra en çok ölüme yol
açan kanser türü kabul edilen karaciğer kanserlerinin % 50’inden sorumlu olan HB hastalığından ve kötü bir
kronik hastalık olan sirozdan ömür boyu korunmayı sağlayan HB aşısı ulusal
programlara eklenmiştir.
A.B.D.’de 2002 yılından beri doğan milyonlarca yeni doğana yapılmakta
olan HB aşısı, ülkemizde 1998 yılından beri bütün yeni doğanlara yapılmaktadır
ve aşıya bağlı herhangi bir geridönüşümsüz zarar varlığı bilimsel olarak
kanıtlanmamıştır (bkz. http://www.cshd.org.tr/?fullTextId=308#). Türkiye, 2015 yılı
itibarıyla bütün çocuklarını, aşıyla korunulabilen 13 hastalığa (Verem, Hepatit
B ve A, Difteri, Boğmaca, Tetanoz, Menenjit, Zatürre, Kızamık, Kızamıkçık,
Kabakulak, Çocuk felci ve Su çiçeği) ve bütün gebelerini tetanoza aşılamaktadır. Gelelim savcı beyin ve eşinin yaptığı hataya:
Anadolu’da ıssız bir köy yolu bazen yön
tabelası olmadan ikiye üçe çatallaşır; hangi yolun sizin için doğru olduğu
sorun olur. Yanınızda deneyimli bir yolcu yoksa sorunla baş başa kalır, kendi
yolunuzu kendi yön bulma yeteneğinize ve yol tariflerine göre bulmanız gerekir.
Devletin deneyimli yolcularına, yol bulma ve yol gösterme kurumlarına güvenmeyen
savcı bey ve öğretmen eşi de, bilimsel risk algılama çatallaşmalarına göre (bkz.
Tablo 1) çocuklarına yapılmak istenen HB aşısının içindeki cıva bileşiğinin çocuklarda
otizm riskini arttırdığı var sayımı ile hatalı bir algılama yapmışlardır.
Bilimsel olarak kanıtlanmayan bir tehlike olasılığı (risk) korkusu ile bilinen,
bilimsel olarak kanıtlanmış ve ilkinden çok daha yüksek bir riski (karaciğer
kanseri ve siroz) ikiz çocukları adına kabul etmişlerdir.
Savcı
bey ve eşinin doğru algıladığı konular:
-
Yürürlükteki aşı
uygulaması ve aile hekimliği sistemi (hizmetin sağlık biriminde verilmesi,
gezici hizmetin olmayışı) aşının bir zorunluluk olduğu algısı yaratmaktadır.
-
Her türlü insan
uygulaması gibi aşı uygulamasının da bazı geri dönüşümsüz riskleri olabilir.
Savcı
bey ve eşinin yanlış algıladığı konular:
-
Geri dönüşümsüz
olduğu algılanan çok korkulan risk (otizm) uzun çaplı incelemeler ve
araştırmalar sonucunda doğrulanamamıştır.
-
Aileni korkmadığı
ya da atladığı riski ise (HB’ye bağlı siroz ve karaciğer kanserleri artışı)
kanıtlanmıştır.
-
Aşı zorunluluğu
toplumsal aklının gereğidir.
-
Aşının uygun
seçeneği yani henüz ülkemizde cıvasız aşı yoktur.
-
Aşı olmak
toplumsal bir risk yaratmaz.
-
Aşı olmak daha
önce bilinmeyen ve çok korkulan bir risk değildir
-
Aşının risk
altındaki bireylere görünür bir yararı vardır.
-
Aşının yararı
zararından çok çok fazladır.
-
Savcı bey ve eşi
iki çocuğunun risk bardağını engellenebilir bir risk ile erken yaşta doldurmaya
başlamışlardır.
Savcı
ve ailesini hiç istemeyeceği, bilinmeyen ve toplum sağlığını kaosa götürecek
noktalar:
Mahkemenin savcı bey ve eşinden HB
testlerini istemesi beklenir. Zira her ikisi de yaşları gereği daha önce HB aşısı
olmayan bir kuşağın bireyidirler ve HB taşıyıcı olup aşıdan çok önce
çocuklarına doğumda HB mikrobun geçirmiş olabilirler. Zira HB, cinsel ve kan
teması ile bulaşan bulaşıcı bir hastalık olup anne baba; doğduğu ve yaşadığı
yıllarda (1990’lara kadar) bölgelere göre değişmekle birlikte toplum
bireylerinin yaklaşık % 10-12’sinin taşıyıcı olduğu bir toplumdaki pek çok
bulaşma riskinin içinden (dişçi, berber, hamam, kaynamış enjektörle iğne olmak
vb.) gelmektedirler.
Güvenlik
ahlâkı
Güvenlik ahlâkı ülkemizde bilinmeyen bir konudur. Resmi-özel yetkililer
ve bilim insanlarında güvenlik ahlâkının yokluğu, örneğimizde olduğu gibi sağlığımızı
tehdit eden risklerin algılamasındaki çatallaşmayı çığırından çıkaran önemli bir risk iletişimi ve risk algılaması
konusudur. Devletin
kurum ve yetkililerine olan güven azalınca, gerçekten sakınılması, korkulması
gereken risklerden korkulmamaya; koruma önlemleri alınmamaya başlanır. Tam
tersine, çok fazla korkulmaması gereken risklerden ise aşırı korkulmaya
başlanır; ki bu durum başta sağlık olmak üzere bütün verilen bütçe, hizmet ve
yatırımların riski az, toplumsal yararı az popülist işlere vb. ayrılmasına ya
da tam tersi risklerin toplumdan tamamen gizlenmesine neden olunur.
Tek bir hatalı algı ve hatalı bir yargı
kararı ülkemizin onlarca yıldır oluşturmaya çalıştığı sağlıklı kuşaklarını hasta
hale getirebilir. Bu nedenle devlet görevlileri ve devletin bütün
makamlarındaki yöneticiler kamuoyu önünde ulu orta güvenlik ahlâkını
yıpratmamalıdırlar.Not: Haziran 2015 tarihinde Halkın sağlığı.org sitesinde yayınlanmıştır. Site yayınına son verince buraya taşıdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder